Yazar bir dönem ailesi tarafından akli dengesi bozuk sanılarak üç kere akıl hastahanesine gönderilmiş "Veronika Ölmek İstiyor" isimli bu romanını da bu dönemdeki tecrübelerinden yola çıkarak yazmış. Romanda Veronika adında bir kadın intihar etmeye kalkışır ve ne yazık ki başaramaz, kendisini akıl hastanesinde bulur. Bu hastanedeki delilerin karakter analizleri, yapılan tedavilerin tasvirleri öyle güzel yapılmış ki yazarın burada bir dönem kaldığı muhakkak diyorsunuz. Kitapta anlatılan bir hikayeye göre; “Bir kral ve mutlu mesut yaşayan bir halkı varmış. Bir gün düşmanları hep su içtikleri kuyuya bir zehir koymuş. Oradan suyu içen bütün halk hastalanmış ve normal olmayan şekilde davranmaya başlamışlar. Kral ise bu duruma müdahale etmek istemiş, ancak kralın gösterdiği tepkiler halk tarafından anormal olarak karşılanmış ve sarayın kapısına yürümüşler. Kral delirdi, artık bizi iyi yönetemiyor diye. Kral ise sonunda, halkının kuyudan su içtikten sonra farklılaştığını fark ederek, gidip o sudan içmiş. Sonunda O da halkı gibi farklı davranışlar göstermeye başlamış. Ama halk, kral kendileri gibi davranıyor diye, ‘Kralımız kendine geldi sonunda, normal davranıyor.’ demişler ve normal bir şekilde yine mutlu mesut yaşamaya devam etmişler.” Size de çok tanıdık gelmedi mi bu hikaye? Hangimiz akıllı, hangimiz deliyiz sahi? Deliler mi daha özgür ve dürüst yoksa deli olmayanlar mı? Hepimiz içimizde bir Veronika taşıyoruz bence.