Kendi Olma Biçimleri

Vicdan

Özgür Taburoğlu

Vicdan Sözleri ve Alıntıları

Vicdan sözleri ve alıntılarını, Vicdan kitap alıntılarını, Vicdan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her kendilik, kendi sahip oldukları nispetinde eyler. Böyle davranması, yapabileceklerinden geri durmaması da onun vicdan sahibi olduğunu kanıtlar, Vicdansızlık bu anlamda, kımıldayacakken hareketsiz durmak ya da kayıtsız kalmak gibidir. Eylem sahibinin basit bir canlı ya da insan toplulukları gibi bileşik bireyler olması önemli değildir. Her vicdanlı kendilik, varoluşunda kalıtım gibi kayıtlı, iştelik'inden gelen yüklemleri icra etmekle sorumludur. Diğer türlü kendi gibi davranmamış olur. Ama onun böyle davranması, bir başkası i için iyi ya da kötü sonuçlara neden olabilir.
Komedya, “ince sızma, bileşme ve kaynaşma” gibi temel yüklemlerle yayılan duyguların kesildiği yerde kendisini gösterir, “Ne kımıldayacak yeri ne de duygulanacak durumu” kalmamış bir insan topluluğu içerisinde değer görür. Bir tür genişleme noksanlığı gibi de anlaşılabilir; yer darlığının sonucu, yerini ve haddini bilme çağrısını da içerisinde taşır.
Reklam
Temel Yüklemler
Kendine dönük bu ihtimam,vicdanın başkasına olduğu kadar,kendine karşı da bir sorumluluk gibi ifadesine imkan verir.
Temel Yüklemler
Clinamen nasıl en basit temel yüklem ise,iştelik de en küçük kendilik birimidir.
Temel Yüklemler
Eski Yunan atomcu düşüncesinde clinamen,en ilksel,en eski temel yüklemdir.
giriş
Tümü,kendi vicdanına uygun yüklemler icra eden bireyleşme türlerini tasvir ederler.
Reklam
giriş
Kendi olma biçimlerinin varlık kazanabildiği adaletli yerlerde,vicdan kavramı da seçik bir tanıma kavuşmuş olur.
giriş
Her tekil varlık,zamanla ortaya çıkacağı kesin olmasa da,kendisiyle beraber vicdanını da yanında getirir.
Nietzsche ve Scheler için hınç kavramı, modern kalabalıkIarı veya kitleyi anlatan en temel motif sayılır. Kendi varoluş nedenlerini unuttuklarından hınç duyan kalabalıklar, her ne kadar kendi varlık nedenlerini dışarıda bulsalarda, başkasına ve dışarıda durana karşı da hasmane tutumlar içerisine girerler. Kendilerini temellendiren, var eden görüngüleri, aym zamanda değersiz kılmaya, koşulsuzca eleştirmeye girişirler. Mevcut bir değerin içini boşaltarak ya da yeniden doldurarak, metaforik, metonimik çevrimler içerisine sokarlar. Boşalan değerlerin, kavramların yarattığı bir nihilizm içerisinde, sınırsız bir hınç üretimine yer açarlar. Onlar nesnesiz ve hattâ öznesiz bu üretim içerisine girdikçe, doğa, beden, şimdi ve burada kavramlarıyla bağlarını yitirdikçe, hınç tertibatı da daha etkin bir işleyiş halini alır. Bu garezli üretim makinesinin son uğrağı, belki de Baudrillard’ın tarif ettiği “simülasyon düzenekleri” sayılabilir. Dışarıya ve başkasına doğru genişlemek yerine, içeri doğru büzülen ve kendi dar metafiziği içerisinde ortaya çıkan boşlukların, nihilizmin verimi olarak karmaşıklaşan bir varlık alanı ortaya çıkar. Heideggerce söylenirse, hakikatini açıklıkta değil de, keşfedilmiş olanda yaratan bir varlık anlayışı hüküm sürer.
Hınç ya da ressentiment, kendi değerlerini yaratamayan topluluk ya da bireylerin ruh halleri gibi tarifedilebilir. Bunlar, hesap yapmayı bilen, zekâsını iyi kullanan insanlar toplamı olsalar da, kendi eylemlerini devindirecek dış bir gücün arayışında olurlar. Bir bakıma, harekete geçmek ve hayatta kalabilmek için, başkasının yarattığı bir iradeye, üst akla gereksinim duyarlar. Max Scheler, bu durumu açıklamak için fizyolojik bir mecaz kullanarak, hınç sahibi varlığı, kendisini ifade etmek için mutlaka duyusal veriye gereksinim duyan canlılara benzetir (1994: 9); sözgelimi kene böyledir. Varlığını kanıtlayabilmesi için, dış uyarana, duyuma gereksinimi vardır. Hınç duygusuyla davranan kimse yaratıcı, olumlu, sahici gibi sıfatlar edinemez; eylemleri tepkisel nitelik taşır. Yani yerlerinden kalkmaları için, hınç taşımayan zümrelerin, şahısların yarattığı değerlere başvurmak durumunda kalırlar. Ya geçmişe ya da geleceğe kaçan, şimdide olup biteni gizemli kılan bir zaman ve mekân şuuruyla var olurlar. Bu yüzden, değer yaratıcı olanların, onların saat ve yer “ayarını” sürekli yapması gereklidir.
Reklam
"Masum İnsanları Öldürmenin utancını Kapatacak Büyüklükte bir Bayrak Yoktur."
İyi bir romancı, ruh hallerini kat ettiği bir kahramanın fiillerini önceden biliyormuş gibi yazmaz. Dostoyevski'yi Tolstoy'dan ayırmaya imkân veren yazma biçiminde olduğu gibi, kahraman yazara nazar eder ve kendi fiilini yazdırır. Bu sırada büyük eylemlerden söz etmek de gerekmez. Dostoyevski'nin ortaya koyduğu gibi, “en adi vakaların bile önemi vardır” (171). Adi ya da değil, eylemin boyutlarının büyük ve karmaşık olması gerekmez. Dostoyevski'nin vicdanını anlatmaya çalıştığımız bölümde de dile geldiği gibi, küçük eylemin kaynağı ruhun çok derinlerine inince temel bir yüklemle karşılaşırız. Sonuçları bazen ölçüsüzce büyük olsa da, eylemin kendisi bir ruhsal titreşim, dalgalanma gibi tecrübe edilir. Bedendeki marazi oluşumlar da bunun işaretleri olur. Fiilin kendisi, nedenleri ve s0nuçlarından çok “ilerleyiş”tir; bir hamlenin sonucudur. Hamlesini tüketen fiil sonuna varır ve belki de Dostoyevski anlatlarında olduğu gibi nedeniyle oransız sonuçlara neden olabilir.
Bu ilksel varoluş zemininde, ne vicdanın çağrısının kaynağı bir özne ne de bu çağrıyı duyan bir nesne vardır. Vicdan, bu kökensel telaffuz sırasında, dünyadaki bir olaya, haksızlığa, suça işaret etmez; söz konusu telaffuzda, kamusal ya da beşeri vicdan gibi bir adalet beklentisi cisimleşmez.
Modern zamanlarda, doğrudan karşılaşmayı, kişiler arası cebrî engelleyen hukuk ve yasa uygulamaları, intikamın nedeni ve sonucu arasındaki bağlantıyı karara bağlamayı kurumlara birakır (Scheler, 1994: 25). Bazı durumlarda, kamuoyu türlü görüşler bildirerek, suçluyu kınayarak ya da mahalle baskısıyla doğrudan intikamın önüne geçer. Neden ve sonuç arasındaki dolaysız bağ kaybolduğunda, hınç eyleminin uygulama yolları çok farklı biçimler edinir; hattâ bu ifade türleri, siyasal icraların yanında kültürel ve sanatsal ifadelere de dönüşebilir. Ama bu verim nadiren güç istencinin yaratıcı karşılığı olabilir. Güç uygulanan, kararlı öznelerin varlığı, olumlu bir istencin varlığını kanıtlamaz. Doğrudan eylemin ve güç istencinin ifadesini bulduğu bir intikamın kaynağı olabilecek ruh hallerini, kıskançlığı, nefreti ve özellikle de korkuyu nedensiz bırakan tüm modern ve medeni nitelikte dolayımlar, bir çeşit “nesnesizlik” hali yaratır ve türlü “endişe” biçimlerine neden olur. Nedenler ve sonuçlar arasındaki görünür bağlantılar yok olduğunda, davranışlara yön veren motifler de yön ve şekil değiştirirler.
Montaigne kendilik arayışlarını dünyevi ve "dingin" bir mekanda gerçekleştirir. Bir çeşit görüngübilim yapar ve bu sırada; dış sesleri, başkalarını, başka metafizik ve fizik ilkelerini paranteze alır.
Sayfa 138Kitabı okudu
105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.