Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billâhi!”
Sessizce biraz efkârını toplamış, biraz da hakikat soğuktan, yaşlıktan titreyen vücuduna sükûn vermek için ocağın çatırdayarak yanan güzel kokulu alevlerinin önüne gitmiş, ince ellerini, ıslak eteklerini alevlere uzatarak kurutmaya ve düşünmeye başlamıştı.
Sizin toprağınız benim toprağım, sizin eviniz, benim evim, burası için, buranın çocukları için bir ışık, bir ama olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım,vallahi ve billahi, dedi.
Eylülün sonu idi, havada ılık ve tatlı bir sükûnet vardı. Gök yakın, yıldızlar parlak ve çok, hepsi şaşaalı bir sıcaklıkla kasabanın siyah bir küme gibi yığılan damlarını belirsiz ve müphem bir aydınlıkla seçtiriyorlardı.