Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Waldo Sen Neden Burada Değilsin?

İsmet Özel

En Yeni Waldo Sen Neden Burada Değilsin? Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Waldo Sen Neden Burada Değilsin? sözleri ve alıntılarını, en yeni Waldo Sen Neden Burada Değilsin? kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ya yaratılışımızı mümkün kılan, varlığımızı borçlu olduğumuz, yaratmasını devam ettiren Kudret iradesine uyum göstermeyi tek çıkar yol olarak kabul edeceğiz veya kendisi yaşamak için ihtiyaç içinde çırpınan, kendisine hiçbir şey borçlu olmadığımız, elinde tuttuğu imkânları bizim ve bizim gibilerin ezilmesi için kullanan birçok güce, birçok zorbaya, birçok zalime boyun eğeceğiz. Bu tercihi yapma dürüstlüğünü gösteren insanlar arasında, “Sen neden buradasın?” veya “Sen neden burada değilsin?” soruları teati edilmeyecektir.
Kim olduğumuz sorusuna cevap ararken, aklımız hep, kim olacağımız sorusuyla karışıyor. Kim olacağımızı düşündüğümüzde ise kim olmak istediğimiz sorusu peşimizi koyvermiyor. Gerçekte, kim olduğumuzu öğrenme süreci içinde bile kimliğimiz yeniden oluşuyor. Sanki Werner Heisenberg’in belirsizlik ilkesine tâbi olmuş gibiyiz. Nerede olduğumuzu öğrenmeye çalışırken nereye gittiğimizin bilgisi elimizden kaçıyor, eğer nereye gittiğimizi bilme gayretine kendimizi kaptırırsak nerede olduğumuzu unutma tehlikesine uğruyoruz. Ama bütün bu belirsizlik içinde karartılamayacak, önemi azaltılamayacak, vazgeçilemeyecek bir kalkış noktamız var: Bizler, hepimiz birer ürünüz. Hepimiz husule geldik, hepimiz oğullar ve kızlarız.
Reklam
Yaşadığımız dünyada Müslümanlar ve İslâmî düşünceler, kendilerinden himaye talep edilecek imkânları elde tutmuyorlar. Yani kâfirlerin zorbalığı, Müslümanların tümünü baskı altında tutan “dünya sistemi”ni oluşturuyor. Bu şartlarda müslîm ve mü’min olarak hiçbir çekişmeye düşmeden hem bütün Müslümanların hem de bütün insanların emniyette olduğu kişi mevkisine gelebiliriz. Bunun için zulme razı olmadığımızı dışa vurmamız, zulmün artmasına yardım etmeyeceğimizi ortaya koymamız yeter.
İnsanların doğru bildikleri yolda sıkıntıya katlanıyor olmaları, rizikoyu göz almaları benim için önemli ve değerli bir şeydi (halen öyledir). Bir de buna yasakların cazibesini eklemek gerekir sanırım. Engeli aşmama yardımcı olan ikinci unsur, ruhumda yer etmiş bulunan kadirşinas itaatsizliğim ve tevarüs edilmemiş asaletimdi. İçinde yaşadığım topluma borcumu ödemenin yolu, bu toplumun önyargılarına itaatten geçmediğini peşinen kabul etmiştim zaten. Şair, ressam veya müzisyen de olsam toplumun hazır kalıplarıyla zıtlaşmayı göze alarak işe başlayacağımı biliyordum. Şimdi bir de toplumun siyasi, sosyal ve iktisadi yapısıyla zıtlaşmayı, uyumsuzluğu gerektiren bir durum söz konusuydu. Bir macera tadı getiriyordu bütün bunlar. Öte yandan asaletim de kışkırtıyordu beni. İşin aslını anlayan azınlığa mensub olmak! Anladıklarının bekçisi olmayı şeref bilmek! Başını ''benim başımı yakarlar'' korkusundan uzak tutmak! Dik tutabilmek! Toplum önyargıları hangi engelleri koymuş olursa olsun, okumuşlar katından gelen (hiç şüphesiz devletin bir kanadınca sağlamlığı teminata bağlanmış) meşruiyyet duygusunun payı büyüktü.
Bu dönemde yazıp yayınladığım şiirler kimilerine “bu ne biçim İslamcı şiir” yadırgamasını getirmiştir. Böyle bir şaşkınlığa uğrayanlar, Müslümanlığı ya alışılmış dindarlık formlarına hapsolmuş haliyle algılamaktan fazlasını beceremeyenler veya Müslümanlığı İslamiyet’e uzak düşmüş insanların korkuyla algıladıkları “şeriatçılık” ambalajına sığdırmaya çalışanlardır.
Her insanın beş duyusuyla algıladığı bu dünya üzerinde bir hayatı var. Ben bu hayatı bilerek, isteyerek, her dakikasını kendimin kılarak, duyarak ve düşünerek, uyanıklık içinde yaşamak istiyorum. Belki bu dünya hayatını en üst düzeyde yaşayabilmek, bir başka insanla ortaklaşa tanıklığına vardığı uyanıklık durumunu paylaşmakla mümkün. Bu paylaşımı elde edemediği şartlarda bile insan, ölüm kendini bulduğu anda içinde bir boşunalık duygusu taşımamalı. Bence boşunalık duygusu, ne adına olursa olsun, razı olduğu haksızlık yüzünden insana yerleşir.
Reklam
Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde aklı eren herkes sözkonusu “hata”nın Müslümanların işlediği bir hata olmadığını bilir. Müslüman çoğunluk aldatılabilir, Müslüman çoğunluğu hedefi bulandırılabilir ama Türkiye’de Müslüman çoğunluğa İslâm dışı bir misyon yükleyecek ve onu kendi amaçları uğruna kullanıp saf dışı edebilecek bir otorite yoktur. Eğer böyle bir tecrübeye girişilecek olursa safın dışında kimin kalacağını görme rizikosunu göze alabilecek resmî yetkili bulmak da zordur.
Ben cesaretin kavrama yetisini dinç tutmada, aldanmayı asgariye indirmede ve kimseye yaltaklanmadan yaşama gücünü koruma ısrarında bulunduğu görüşündeyim. Bizim önce insan, sonra Müslüman olarak ayakta kalmamıza kolaylık verici cesaret budur.
Sağcıların Müslüman desteğini talep edişleri, devleti kontrol eden güçler karşısında edindikleri kısmî itibarı elden kaçırma korkusu yüzündendir. Böylesi endişelerin paralelinde Müslüman çoğunlukla aydınlar arasındaki ilişki, her zaman bir suiistimal ve istismar ilişkisi olagelmiştir.
Türkiye’de sağ radikalizm hiçbir zaman statükocu güçlerden bağımsız bir kimlikle siyasî arenada yet tutmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de sağ radikalizmden sözetmek ya solcu despotizmin kendine mazeret aramak için uydurduğu bir yalanın yaygınlaşmasına yarar veya fiilî durumu kavrayamamaktan doğan bir “dil yanlışı”nı devam ettirmektir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.