"Burç Cenk, Kutsal Yankis şeytanın yanındayken bizim tarafa ilk geçen, yani şeytana karşı son büyük mücadeleyi başlatan inanmış kişi ve de sana ilk inanan. O olmasaydı Lithos dini herhalde var olmazdı." Burç ağzından bir "Hastir!" daha kaçırdı.
"Bu bizim Yankı hıyarı yahu!" Kızın gözleri duyduğu sözlerin şaşkınlığından fal taşı gibi açılmıştı.
"Peki Meteis kim?"
"O da çok büyük bir savaşçı. Lithos'a iman etmeden önce de büyük bir savaşçıymış, inandıktan sonra da savaşçı olarak silahını dininin emrine vermiş. İlk yıllarda Lithos'un kılıcı, koruyucu kalkanıymış."
Bu da Mete olmalıydı. Zaten daha dikkatli bakınca yüzleri tanıyabilmişti. Kendisine kahkahalarla gülen dostu sonradan bir numaralı dindar oluyordu.
"Tanrım sonunda geldin. Seni ne kadar çok bekledim bilemezsin."
Burç aniden deli gibi bağırmaya başladı.
"Manyak kadın! Ne haltlar karıştırıyorsun? Ne dolap lar çeviriyorsun? Neden beni rahat bırakmıyorsun?"
Sesinin bu kadar sert çıkmasına kendi de şaşırmıştı ama susacak gibi durmuyordu.
"Gene işleri sen karıştırdın değil mi? Ne güzel evime, kendi çağıma dönüyordum?"
Sarılıp çılgın gibi öpüşüyorlardı. Aradaki geçişi Burç yakalayamamıştı.