"Kadın zayıftır, denir, keder ve endişe kaldıramaz, zayıf ve kırılgan olana sevgiyle davranılmalıdır. Yalan! Yalan! Kadın da erkek kadar, belki daha da güçlüdür. Ve sen onu bu denli aşağılarken, ona sahiden sevgi mi göstermiş oluyorsun?
"Zaman geçiyor, hayat bir nehir falan filan derler ya. Zaman hareketsiz duruyor ve ben de onunla beraber duruyorum. Ortaya attığım bütün planlar gerisin geri üzerime savruluyor, yere tüküreyim diyorum, kendi suratıma tükürüyorum."
- " (…) En zengin kişilik de kendini seçene kadar bir hiçtir ve diğer taraftan, fakirlerin fakiri denebilecek bir şahsiyet bile bizzat kendini seçince her şeydir; zira büyük olan şu veya bu olmak değildir; kendisi olmaktır ve her insan isterse bunu olabilir..."
Kierkegaard giderek melankolisine yenik düşüyor, "Şu hayatta nasıl varolmalı?" sorusu mütemadiyen aklını kurcalıyordu. Bu esnada Regine'yi çok sevmesine rağmen bir evliliği yürütemeyeceğini ikna olmaya başlamıştı. Ruhunun karanlığını Regine'yle paylaşmaktan çekiniyor, genç kadının hayatını cehenneme çevirmekten korkuyordu. Regine'yi sevdiği ve acı çekmesini istemediği için ondan ayrılması gerektiğini düşünüyordu.
Evlenmek belirli toplumsal rolleri de üstlenmeye dair bir söz vermekti: İyi bir eş, baba, aile reisi olmayı da gerektiriyordu. Bu senaryoya göre hayatı belirli ödevler, sorumluluklar ve beklentilerle şekillenecekti. Kierkagaard bunu istemediğini fark etmişti. Sancılı bir süreçti; çünkü Regine, Kierkagaard'ın bu kararını anlamakta ve kabullenmekte çok zorlandı.
Sayfa 8 - Alfa Yayınları, çev. Nur BeierKitabı okudu
Kendime bir şey dileyecek olsam zenginlik veya güç değil, mümkün olanın ihtirasını dilerdim çünkü mümkün olanı yakalayan o göz ebediyen genç, ebediyen ateşli kalır.