Genç, yeni nesil sanatçı Michelangelo’nun, artık yaşlanmış, konumunu kaptırmaktan endişeli bir deha olan Da Vinci ile rekabeti, bu rekabetin Mona Lisa ve David’in ortaya çıkışına etkisi kurgulanarak roman türünde anlatılıyor. Ailesinin Michelangelo’nun sanatına bakışının yanısıra Floransa’daki Rönesans dönemi çevresinden, sanatçılarından, siyasilerinden de iki ana karakter etrafında bahsediliyor. Botticelli, Da Vinci, Michelangelo… Ardından en son gelen tatlı Raffaello Sanzio dokunuşu… Barok’la birlikte en sevdiğim diğer bir dönem olan Rönesans’tan her bahsedişimde kendime sorduğum o soruyu okuma deneyimim boyunca sorup duruyorum yine. “Rönesans Floransa’sında bir sanatçı olmak için nelerden vazgeçerdim acaba?”
Kitaba dönecek olursak, tarafsız bir yorum yapamayacağım bir konusu var. Bahsetme biçimine göre değişebilir tabii ama içinde Michelangelo’dan bahsedilen bir kitabı beğenmeme olasılığım ister istemez çok düşüktür. Benim için dünyadaki en yetenekli insan olan sanatına tutkulu, yaratıcı, biraz da huysuz Michelangelo’nun Da Vinci’yi alt edişini büyüüük bir zevkle okudum. Birbirlerinden hazzetmedikleri doğruydu ancak kitaptaki kadar sert bir rekabet var mıydı bilemiyoruz. Yine de galip taraftan olduğum için okuması gayet zevkliydi. (Tarafsız olamayacağımı söylemiştim…) Biraz gerçek, biraz kurgu derken kitap akıp gitti. Ciddi bir referans, bir kaynak olarak alınamaz elbette ancak resimle, heykelle, sanat tarihi ile ilgilenenler için bu rekabetin anlatılış biçimi ve romanlaştırma fikri, tanıdık isimlerle karşılaşmanın verdiği tatlı his eğlenceli bir okuma deneyimi yaşatacaktır.