Arka arkaya kötü kitaplar okuduğum, hatta başladığım çoğu kitabı bitirmeye bile tahammül edemeyip yarım bıraktığım bu günlere ilaç gibi gelen bir kitap oldu Yalan Oyunu. Daha serinin ilk kitabından çok yükselmek istemiyorum ama sanki bu seri bana iyi gelecek, yaralarımı saracak gibi.
Yalan Oyunu tam bir giriş kitabı. Karakterleri tanıyoruz (ya da tanıdığımızı sanıyoruz), Emma'nın içine girdiği garip ve tehlikeli dünyaya onunla birlikte uyum sağlamaya çalışıyoruz ve katilin kim olduğunu bulmak için çabalıyoruz. Şüpheliler şimdilik belli başlı kişiler olduğu için pek ters köşelik bir durum görmedim kitap boyunca ama merak ve gerilim duygusunu ciddi anlamda hissettim. Kitabı 1 gün gibi kısa bir sürede okumam ve bu bölümden sonra ara vereceğim dediğim her bölümün sonuna gelince dayanamayıp hemen öteki bölüme atlamam da bunu kanıtlar nitelikte zaten.
Emma'nın başına gelen olaylara verdiği tepkileri de çok doğal ve gerçekçi buldum. Ortama hemen uyum sağlasa yahut nasılsa yapacak bir şey yok diyerek yaşanan karmaşayı düzeltmeye çalışmasa kitabın inandırıcılığı zedelenirdi benim için.
Bana göre kitabın en büyük eksisi, anlatıcı şekli oldu. Ben pek takılmam anlatıcı şekline, her türe uyum sağlarım ama bu kitaptaki anlatıcı şekline alışmakta biraz zorlandım. Sanırım bazı bilgileri Emma'dan önce öğrenmektense onunla birlike öğrenmeyi tercih ederdim.
Ayrıca ben seri boyunca her kitapta farklı bir gizemin çözüleceğini sanmıştım ama öyle olmayacakmış. Konu biraz daha uzamaya müsait olduğu için şimdilik bunda bir sorun yok ama aynı gizem 6 kitaba yayılacaksa olayın tadı kaçabilir. Bakalım, okuyup göreceğiz.