“Ben seninle aşk için evlenmek isterdim Lachlan,” dedi sonunda. “Korunmak için değil. Çok yakında hatırı sayılır bir servetin sahibi olacağım, o zaman kendi başımın çaresine bakabilirim. Hiçbir şartta, hiçbir adamın benimle öfkeyle evlenmesini istemem. Evlenirsem eğer, bu benim kendi isteğimle olacak, zorla ya da zorunluluktan değil. Ben aşk istiyorum, tutku istiyorum. Çocuklar, torunlar istiyorum. Risklere aldırmadan benimle sevişecek bir kocayla uzun ve mutlu bir hayat yaşamak istiyorum.”
Catherine bunları söylerken bir anda fark etti ki, anılar olmayınca pişmanlıklar da olmuyordu. Suçluluk duyacak hiçbir şey yoktu. Hatırlamamak, sürekli masum ve saf olmaktı. Kafasının içi bomboştu.
“İyi içiyorsun İskoçyalı,” dedi Raonaid sesinde alaycı bir tonla masadan uzaklaşırken.
“Sen de Catherine.” Adını alaycı bir tavırla söylemişti.
“Gerçekten mi?”
“Evet.”
Hiç tereddüt etmeden şişeyi kafasına dikip sonuna kadar içti.
Lachlan hoşnutlukla sırıttı. İşte onun tanıdığı Raonaid buydu, vahşi, sınır tanımayan. Nihayet yavaş yavaş kendini gösteriyordu.