Genç insanlar heveslenip, merak edip, niyet edip; sıkıntıdan, bir umuttan; bir bakayım’la, bu da ne ola ki’yle; kaçmak için, sığınmak için, aramak için, bulmak için uzanırsa kütüphanenize diye, bir Sevim Burak kitabı bulundurun.
Sonra 35 yaşında eline ilk defa bir Sevim Burak kitabı aldığında, yazar nezdinde Türkiye edebiyatına karşı böyle boynu bükük kalmasın.
Madam Bovary’yi, Anne Karanina’yı, Madam Defarge’yi, Jane Eyre’yi bilip de, Nurperi Hanım’ın uçurtmasının ucuna bir kez olsun takılmamış olmak ayıp çünkü. Bu ayıba ortak olmasınlar diye..
Müzmin yanlızlıklar, kenarda kalmışlıklar, niye yaşadığını unutmuştular var..Kimde yok ki bunlardan, azcık azcık..Hem zaten bir noktayla kestirip attıklarımız değil mi, üç noktayla sonsuza uzattıklarımız. Doldurulacak boşluklar var bu kitapta, doldurulamayacak kadar. Hayat canım cicim, oğlum kızım, eh, biraz da böyle bir şeydir bilebilsinler diye..
Hem belki, onlar da Sevim Burak’la tanıştıktan sonra, Türkiye edebiyatının sıkıcı görünen, hani şu siyah beyaz sanılan örtüsünü çekip kaldırırlar. Belki gümüşi fotoğraflara bakar bulurlar kendilerini..
Kendimi kendime fısıltıyla söylenir vaziyette bırakıyorum. Dilerim ibret-i (alem lazım değil) kitapsever olur.
Yanık Saraylar? İçimdeki çağrışımlara kalk gidiyoruz diyen, beni oturduğum koltuktan kaldırıp o uzaklara açılan gemiye yetiştiren bu uzun şiirin ellerini dostlukla sıkarım. Bir daha bırakmam.