Sinema ve edebiyat. İzlerken ya da okurken aslında yalnızca kendi içimize daldığımızın, anlatılan hikayenin sadece bir vasıta olduğunun farkındayızdır belki de. Bu yüzden her biri bizler için birer yüzleşme şekli, kendimizin derinlikerini öğrenme fırsatı sayılamazlar mı?
Auster bir hikaye anlatıyor bize. 1920'lerde başlayan ve 20. yüzyılın sonunda biten uzun, nefeskesici ve olağanüstü bir hikaye bu. Bir insanın - sessiz sinema döneminin önde gelen oyuncularından birinin aniden kayıplara karışmasının ve intihar eşiğine gelen bir profosörün onun varlığı ya da yokluğu sayesinde tekrardan hayata dönmesinin hikayesi. Verdiğimiz her kararın, yöneldiğimiz her bir yolun hayatımızı bir anda nasıl değiştirebileceğini, kaderlerimizin görünmez zincirlerle birbirine bağlı olduğunu tekrar tekrar görürüz hikayede. Nitekim kahramanımızın hayatı, filmleri, yazdıkları, anlattıkları kaç kişinin hayatının çizgisini tamamen değiştirmiş ve biz-okurları bile derinden etkileyecek bir serüven ortaya koymuş.
Auster'dan okuduğum ilk kitap bu. Sade cümlelerle anlatarak dolu içerik sunuyor okura. Fazla hiçbir şey yok, saf hikaye var. Kendimizle yüzleşebileceğimiz bir hikaye.