"Yine de biri çıkıp nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğum da söylenemez zaten. Buna sebep de yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki kalbimi tanıyanlar yok. Ağırlıksız duran bedenimi küçümseyeceklerdi. Sonra da birbirlerine dürterek, ya da ilerideki arkadaşlarına göz işareti vererek beni gösterecekler, "kalbini yok etmişin haline bakın, hınzır pek de pratik, belli etmiyor hiç" diyeceklerdi. Ama iyi ki yoklar."
"Biraz önce geçtik. Daha önce böyle büyüğünü görmemiştim. Böyle olabileceğini hiç düşünmemiştim. tren hırsla sokulup sallantıları ve homurtularıyla iki yana aralıyarak girdiği dağ aralarını da kaplayacak kadar büyük... Hareket memuru dönüp binanı içine kaydı. Tam kapıdan girerken aramıza bir ağaç girdi. Ağaç çekildiğinde memur artık yoktu. Ve o zaman daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmediğimi düşündüm:yalnızlığın "
Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları Konuşurlar İsterler Susarlar
Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
Ev meslek iş para geçim diyerek
Düşünün şimdi bir de
Şehirlerde ve kasabada köylerde
Başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu.