... günümüzde gençler ve aynı zamanda yaşlılar sıklıkla isyan edip "Yaşam ne içindir? Yaşamın anlamı nedir?" Diye feryat ederler. Fakat bu soruları yalnızca bir yenilginin acısını yaşadıklarında sorduklarını söyleyebiliriz. Her şey yolunda giderken ve önlerinde zorlu bir mücadele yokken bu soru hiç dile gelmez.
Biz insanlar anlamlı ilişkilerin oluşturduğu bir dünyada yaşar, nesneleri ilişkilerinden soyutlayıp saf olarak değil, bizim için taşıdıkları önem açısından algılarız..
Ne kadar insan varsa, yaşamın anlamına ilişkin o kadar çok görüş vardır ve bunlardan her biri daha önce varsaydığımız gibi az çok yanlıştır. Hiç kimsenin yaşam anlamı kusursuz ve doğru değildir.
"Canına kıyan herkesin, ölümünden sorumlu tutmak istediği biri vardır. İntihara kalkışan kişi şöyle söylemek ister adeta: 'Ben insanlar arasında en ince duygulu, en hassas biriydim, ama sen alabildiğine zalim davrandın bana.' "
"Yaşama verilen kişisel anlam, gerçek bir anlam sayılmaz asla. Bir anlamdan söz açılabilmesi için, onun başka insanlarla ilişki çerçevesinde oluşması gerekir. Yalnızca bir tek kişi için anlam taşıyan bir sözcük, gerçekte anlamsızdır."
Yoksul ailelerin evlerindeki çocuklar gereği gibi okul yaşamına hazırlanamaz. Bu evlerde anne ve babalar pek çok sorunla boğuşup durur, çocukları için fazla zaman ayıramaz, beri yandan kendi eğitim düzeyleri de belki çocuklarına gereği gibi yardıma elverecek durumda değildir.
Her üstün yeteneğin üzerindeki örtüyü kaldırdığımızda, karşımıza çıkacak olan, eşsiz bir kalıtımsal miras değil, yıllar yılı sürmüş bir paylaşım çabası ve bıkıp usanmadan sürdürülmüş bir egzersizdir.
Kadınlık rolünden hoşnut olmayan bir kadının yaşam amacı, kendisiyle çocukları arasında kusursuz bir ilişki kurup bu ilişkiyi sürdürmekten onu alıkoyar. Çünkü kendi amacı çocukların amacının gösterdiği doğrultuyu izlemez; çoğunlukla kendi kişisel üstünlüğünü kanıtlamakla uğraşır; amacına ulaşmada da çocukları bir yük olarak, kendisini yolundan saptırmak isteyen bir engel olarak görür sadece.