Öyleyse insan ister çok genç olsun ister yaşlı, önemli olan, tüm yaşam sürecini farklı bir düzeye, farklı bir boyuta, tam da şimdiye, şu âna taşımasıdır.
İnsanın aklı eylem konusunda hep karışıktır. Ve hayatın karmaşıklığını görünce daha da sersemler. Yapılması gereken çok şey var; keza acil eyleme geçmeyi gerektiren şeyler de var. Çevremizdeki dünya hızla değişiyor: değerleri, ahlakı, savaşları ve barışı. İnsan eylemin aciliyeti karşısında kendini tamamen kaybediyor. Öte yandan bu muazzam yaşama meselesiyle karşılaşan insan kendisine hep ne yapmalıyım diye soruyor. İnsan birçok şeye inancını yitirmiş durumda: liderlere, öğretmenlere ve inançlara. İnsan çoğu zaman yolunu aydınlatacak apaçık bir ilkenin veya ne yapması gerektiğini söyleyecek bir otoritenin olmasını istiyor. Fakat biz bunun miadını doldurmuş ölü bir şey olduğunu kalben biliyoruz. Hep dönüp dönüp kendimize bütün bunların anlamı ne ve ne yapmalıyım sorularını soruyoruz.
Çok zeki varlıklar olduğumuz için bütün duygularımızı yitirdik. Zekilik dünyeviliktir, bunu kavrayın. Eğitimle zeki olduk, zeki olduk çünkü nüfus artışı bizi yaşamak için çetin bir mücadele vermeye itiyor; rekabet etmek, zekamızla başkalarını ekarte etmek, sınavları geçmek, iş bulmak vesaire. Sırf hayatta kalma arzusuyla zeki olduk, kendinize bakın. Gerçekleri hiç tartışmıyoruz, savaşları nasıl durduracağımızı, nasıl iyi kalpli ve cömert biri olacağımızı hiç konuşmuyoruz, durmadan soyut şeyler üzerinde tartışıyoruz.
"Öz-çıkara sahipseniz, o zaman siz kaçınılmaz olarak dar, yetersiz, zavallı bir zihne sahipsiniz demektir. İyi bir iş yapıyor olabilirsiniz, başkalarına cömertçe yardımda bulunuyor olabilirsiniz veya sözüm ona mutlu bir evliliğiniz olabilir; aşktan bahsedebilirsiniz, karınızı, çocuklarınızı veya dostlarınızı seviyor olabilirsiniz ama bu yıkıcı öz-çıkara sahipseniz mülkiyete, mevkiye, paraya ve güce büyük önem veren sıradanlık damgası yemişsiniz demektir. "
Meditasyon sulan bitmeyen bir kuyuya her zaman altı delik bir ibrikle gitmeye benzer, ibrik asla doldurulamaz. Önemli olan, suyu içmektir, ibriğin ne kadar dolu olduğu değil. Suyu içmek için ibrikte delik olmalıdır, ibrik, her zaman arayan merkezdir, dolayısıyla asla bulamaz.
Aramak tam önünüzdeki hakikati inkâr etmektir. Gözleriniz en yakında olanı görmelidir, onu görmek bitimsiz bir harekettir. Arayan kişi aradığım yansıtır ve dolayısıyla bir yanılsama içinde yaşar, her zaman kendi gölgesinin sınırla rı içinde didinip durur. Aramamak bulmaktır; ve buluş gelecekte gerçekleşmez; o oradadır, bakmadığınız yerde. Bakış her zaman vardır ve ondan tüm hayat ve eylem doğar.