Kesin matematiksel orantılarla çalışmak ruhu sevindirir, dolayısıyla basit orantılı tellerin oluşturduğu tonlar kulağa hoş gelir.
Gerçekte müzik dinleyen bir kimsenin, müziği oluşturan tellerin uzunluğu hakkında hiçbir fikri yoktur. Uzunlukları anlaması için telleri görmesi ve ölçmesi gerekir. Fakat yürüttükleri mantık ne olursa olsun, sonuçta Yunanlılar görsel dünyadaki basit matematiksel orantılarla, işitsel dünyadaki ses uyumu arasında bir ilişki olduğunu buldular. Bu ilişki, bir ses tonunun nasıl oluştuğu ve dinleyiciyi nasıl etkilediği keşfedilene kadar gizemli kaldı. Fakat açıkça ortaya çıkan, İnsanın, çevresindeki basit matematiksel orantıları algılamasını sağlayan bir yeteneğe sahip olduğuydu. Bu yetenek, müzik konusunda kanıtlanmıştı; aynı yeteneğin görünen boyutlar için de geçerli olduğuna inanılıyordu.
Genelde basit orantıları kullanan mimari o zamanlar ve daha sonraları da müzikle karşılaştırılmış, mimari donmuş müzik olarak adlandırılmıştır. Kuşkusuz ölçek ve orantı mimaride çok önemli bir rol oynarlar. Fakat müzikte uyumlu veya uyumsuz diye adlandırdığımız seslere koşut bir etki yaratacak görsel oranlar yoktur.
Japonların hayal gücü iki boyutlu, bizimkisi ise üç boyutludur. Fakat kendi sınırları içinde Japon sanatı mükemmeliğin doruğuna ulaşmıştır. Tam da modern Batı kültüründe açığa çıkarmaya çalıştığımız özellikleri kullandığı için Japon sanatının bize iletebileceği bir mesaj vardır. Japonların tüm yaşam ve düşünce biçimlerinde, bizim ulaşmaya çalıştığımız bir özgürlük vardır.
Kütlelerin ve boşlukların, etkili kontrastlar oluşturarak kullanılması sonucu meydana gelen eserler, tiyatro ve zaman zaman da heykel sanatına yakınlık gösterdikleri halde, yine de mimarlığın sınırları içindedir. Bazı mimari problemlerin en başarılı çözümleri görsel etkilerin kullanımında yatar ve bazı mimarlar en başarılı eserlerini bu tür dramatik mimari alanında gerçekleştirmişlerdir. Aslında, bazen tüm bir çağ en gerçek ifadesini bu tür bir mimaride bulmuştur.