Yaşanan Mimari

Steen Eiler Rasmussen

En Yeni Yaşanan Mimari Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Yaşanan Mimari sözleri ve alıntılarını, en yeni Yaşanan Mimari kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çoğu kimse için kusursuz ışık yalnızca bol ışık anlamına gelir. Bir şeyi yeterince iyi görmezsek daha fazla ışık isteriz. Oysa çoğu zaman bunun yeterli olmadığını görürüz. Çünkü ışığın niceliğinden çok niteliği önemlidir.
Sayfa 191Kitabı okudu
Belki bir peri sarayına en uygun malzeme buzdur ama günümüzün gerçekçi dünyasında sağlam dokusal etkiler gereklidir; tıpkı görünüşü sürekli olarak değişen buz tabakasının altında, sonsuza kadar kalacakmış gibi duran çakıl taşlarında olduğu gibi. Çok uzun bir zaman süresince buzun hareketleri sonucu birbirleriyle sürtünen çakıl taşları ideal ölçüde düz yüzeylere sahiptir. Dokunması sağlam ve hoş, biçimleri düzgün ve belirgin, dokusal etkileri ise kesindir. Yayaların kuşaklar boyu üstünden geçip aşındırdıkları granit kaldırım taşları da aynı karaktere sahiptir. Taş yüzeyi cilalanarak daha da parlak hale getirilebilir. Fakat bunun sonucunda yüzey, kesinliğini kaybedecektir. Danimarkalı mimar Carl Petersen, bunun sebebini şöyle açıklamıştır: Çok parlatılmış bir taşta, yüzeyde cama benzer bir tabaka oluşur. Bu tabakadan fazla zorlanmadan geçen ışık, yüzeyin biraz altında yer alan daha pürüzlü bir tabaka tarafindan durdurulur. Diğer bir deyişle aynı anda iki yüzey birden görülür: Dıştaki parlak yüzey ve içteki pürüzlü yüzey. Bu, resim çekerken fotoğraf makinesinin hareket etmesi sonucu ortaya çıkan, üst üste binmiş iki görüntü etkisini andırır. Cilalanmış ahşap da aynı etkiyi yaratır.Islakmış ya da camla kaplıymış gibi duran cilalı masaları hepimiz görmüşüzdür. Burada sorun yüzeyin ayna gibi olması değildir — metal yüzeyIer ne kadar cilalanırsa cilalansınlar, üst üste binmiş görüntü etkisi vermezler.
Sayfa 176 - 177 - peri sarayı istəmək •~•Kitabı okudu
Reklam
"Çünkü üslubu yaratan, malzeme, konu, zaman ve insandır."
Sayfa 171Kitabı okudu
Danimarkalı heykeltıraş Thorvaldsen'in sık sık kullanılan bir deyişi vardır: "Kil hayattır, alçı ölüm, mermer ise yeniden diriliş." Bu oldukça grafik bir ifadedir. Hayalinizde aynı heykelin her biri bu malzemelerden biriyle yapılmış üç ayrı kopyasını canlandırırsanız aslında hepsinin birbirinden oldukça farklı olduğunu görürsünüz.
Sayfa 166Kitabı okudu
Kesin matematiksel orantılarla çalışmak ruhu sevindirir, dolayısıyla basit orantılı tellerin oluşturduğu tonlar kulağa hoş gelir. Gerçekte müzik dinleyen bir kimsenin, müziği oluşturan tellerin uzunluğu hakkında hiçbir fikri yoktur. Uzunlukları anlaması için telleri görmesi ve ölçmesi gerekir. Fakat yürüttükleri mantık ne olursa olsun, sonuçta Yunanlılar görsel dünyadaki basit matematiksel orantılarla, işitsel dünyadaki ses uyumu arasında bir ilişki olduğunu buldular. Bu ilişki, bir ses tonunun nasıl oluştuğu ve dinleyiciyi nasıl etkilediği keşfedilene kadar gizemli kaldı. Fakat açıkça ortaya çıkan, İnsanın, çevresindeki basit matematiksel orantıları algılamasını sağlayan bir yeteneğe sahip olduğuydu. Bu yetenek, müzik konusunda kanıtlanmıştı; aynı yeteneğin görünen boyutlar için de geçerli olduğuna inanılıyordu. Genelde basit orantıları kullanan mimari o zamanlar ve daha sonraları da müzikle karşılaştırılmış, mimari donmuş müzik olarak adlandırılmıştır. Kuşkusuz ölçek ve orantı mimaride çok önemli bir rol oynarlar. Fakat müzikte uyumlu veya uyumsuz diye adlandırdığımız seslere koşut bir etki yaratacak görsel oranlar yoktur.
Sayfa 105 - 106Kitabı okudu
Kübist kamuflaj, çoğu insan için daha önce hiç rastlamadıkları bir görsel etki gösterisiydi. Fakat savaş bittiğinde, herkes bunları öğrenmiş, mimaride olduğu gibi diğer sanatlarda da kübist biçimlerle yeni denemeler yapılmayabaşlanmıştı. Bunlardan biri, 1919'da çevrilen "Dr. Caligari'nin Odası” adlı Alman filmiydi. Filmdeki olaylar bir delinin beyninde geçiyordu. Beyni simgeleyen dekorlardaki tüm biçimler, eğri büğrü üçgenlere ve diğer garip şekillere dönüşmüştü. Bu dönemde binalar da garip biçimlerde inşa edildi. Fakat tüm bu garip biçimler bir geçiş dönemine aitti ve fazla bir iz bırakmadı. Buna karşılık cephenin bütünlüğünü dikdörtgen renk yüzeyleri kullanarak parçalama çabaları, daha kalıcı bir etki yarattı. Almanların, savaş sonrasında yeni bir stil yaratmak için inatçı bir azimle yaptıkları deneylerle karşılaştırıldığında, Le Corbusier'nin 1920'lerin ikinci yarısında yaptığı çalışmalar hayret verici şekilde sade ve açıktı. O devirde, Le Corbusier bina tasarımları yanında ayrıca kübist resimler yapıyor ve mimari konusunda esin verici kitaplar yazıyordu. Yazılarında her şeyin nasıl akılcı olması gerektiğini anlatıyor, "Konut, içinde yaşanılan bir makine olmalıdır,” diyordu. Fakat tasarladığı evler yazdıklarından çok farklıydı -- bunlarda günlük yaşam için kübist bir çerçeve yaratma çabası görülüyordu. Bu evler ağırlığı olmayan renk kompozisyonlarıydı; kamuflaj yapılmış gemiler gibi ne olduklarını kavramak zordu.
Reklam
149 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.