Dış özellikler, kişiler arasında duygu iletişimi sağlayan araçlardır. Fakat, bu tür iletişimlerde genelde verilen mesaj uyumlu olma isteğini dile getirir. İnsanoğlu, kendini genel bir akımın parçası olarak görürse daha az yalnızlık çekecektir. Ortak bir amaç uğruna bir araya gelen kişiler, birbirlerine olabildiğince benzemeye çalışırlar. Eğer bu kişilerden biri kendisini diğerlerinden farklı görürse, kendini çok kötü hisseder. Artık onun için diğerleriyle bir araya gelmenin anlamı kalmamıştır.
Belli bir dönemi yansıtan resimlerdeki insanlar birbirlerine çok benzerler. Bu benzerlik sadece giyimde ve saç biçimlerinde değil, duruşta, harekette ve davranışlarda da görülür. O dönemleri kapsayan günlükler incelendiğinde, yaşam şeklinin dış görünüşle uyum içinde olduğu görülür.Aynı şekilde binalar, sokaklar ve şehirler de o dönemin ritmine uymuşlardır.
Çözmeye çalıştığı sorunlar bütününde, binaya kişilik kazandıracak bir özellik bulan mimarlar, başarılı binalar yapmışlardır. Bu tür binalar özel bir ruh hali içinde yaratılırlar ve bu ruh halini diğer insanlara da yansıtırlar.
Tüm sanatları, dışavurum araçları olarak görüyorum ve sanatçı için doğru olanın diğeri için yanlış olabileceğini düşünüyorum. Benim amacım, mimarın üzerinde çalıştığı enstrümanın ne olduğunu anlatmaya çalışmak, ne kadar geniş kapsamlı olduğunu göstermek ve onun müziğine duyarlılığı geliştirmektir. Ancak ben estetik hükümler vermekten ne kadar kaçınsam da, insanın neden hoşlanıp neden hoşlanmadığını saklaması pek kolay bir şey değil. Bir sanatın enstrümanını tanıtmak bir fizikçinin bir mekanizmayı anlatması gibi kolay olmuyor. Diğer bir deyişle, kişi bu enstrümanla bir şey çalmalı ki dinleyici neler yapılabileceği hakkında fikir edinebilsin. Bu durumda enstrümanı çalış şekline ve o çabaya katılan yoğun duygulara önem vermemek elde mi?