“Kavaklar” şarkısını dinlerken ağlayan bir erkek gördüğümde anladım, bir erkekle aynı ateşte yanıyordu kadın kalplerimiz.
Biz ateşin gücünü ölçerken unuttuk ateşin devamı için uğraşmayı...
Bugünün hangi gün olduğu, mutfağın ne koktuğu, akşamın ne getireceği fark etmiyorsa artık derin ve yakıcı bir yaranın düşen kabuğunun boşluğu var demektir o yürekte.
Zor olan bir yolu koşmak değil, ipi göğüsledikten sonra koşacak yeni uzak yollar aramakmış...Zor olan tırmanmak değil, tırmandıkça daralan alanda soluk alacak bir yer bulmakmış...
Sessiz evimizde yatağa giriş...
Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır
Uyuyan çocuk önünde
Başaklar birbirine eğilip, işte ışık ışık dedikleri
Ve ufuk çemberinin ışıkla dolup taştığı zamandır
Barış...
Birden bütün kalbimle, bu güneşli öğleden sonra; yorgunlukla oturduğum bütün akşam yemeklerine, huzurla açtığım bütün kapılara ve pencerelere, keyifle bitirip kapattığım kitaplara, ağlayabildiğim bütün yağmurlara, yollar boyu endişesiz izleyebildiğim bütün tarlalara, görebildiğim bütün arkadaş gözlerine ve uyandığım her sabaha şükürler ettim. Ya da fark ettim.