İlk çıktığında dostlarıma da almıştım beğenerek, yazarın yüreğine sağlık, ismi yeter anlam bakımından; 'Yazının Şâhitliği' :)
Yazmak; düşlerde olanın, akılda kalanın yitip gitmesine kıyamamak belki de. Geri dönüp baktığında, ardında bıraktıklarınla göz göze, yürek yüreğe gelme bahsi.
Daha küçük yaşlarda, işaret parmaklarımızla havadaki boşluğa kimselerin görüp okuyamayacağı şeylerle başlarız yazmaya. Kimini tekrar avuç içlerimizle siler, kimini de orada; havada, gökyüzünde öylesine bırakırız, başka oyunlara dalıp giderek.
Yalnız başımıza sokaklara çıkmaya başladığımızda, ellerimizdeki değnek uçlarıyla yağmurların yeşerttiği topraklara yazmaya başlarız daha sonra. Dikkat çekici olan, hep sevdiğimiz şeyler vardır bu yazılarda. Alelacele toprağa kazınıp daha sonra geri silinen isimler… İçimize sığmayan şeylerin, kelimelere dökülmüş cezbe halidir bu.
Gençliğin yürek diplerine sığmadığı zamanlarda, kâğıt ve kaleme de sığmayan yazılar, sokak aralıklarına, duvar diplerine dökülür yüreğimizden. Daha kalın ve silinmez kalemler kullanırız bunları yazarken. Kimisi sevdiğinin baş harflerini yazar, kimisi yaşasınlar, kimisi de kahrolsunlar ile dile getirir yürekçe lisanlarını. Ne sevdiğiniz görür bu yazıları ne de kahrolur kahrolmasını istediğiniz. Ama yazmışsınızdır sonuçta. İçinizdeki sevdanın yalın ayak koşuları dinmiştir az da olsa.
Kaderimize yazılanın oyuncuları olarak, yazgının, yazının gücüne olan inancımız, sevdiğimiz şeyleri de ölümsüzleştirmeye, kalıcı hale getirmeye iter bizleri. Yazı, bunun için ... . Hayatımızın her anında bir şeyler karalamaya çalışmamız bundan belki de...