Hayal kurmadan ya da baktığınız bir nesneye hayallerinizi katmadan –ki o sizden bir şey katmaktır– resim yapamazsınız belki. Yalnızca hayal kurarak bir tabloyu bitirmeniz ise imkânsızdır. Bir besteyi ya da sinema filmini de. Eninde sonunda hayal ettiğiniz sanat eserini ‘yapmanız’ gerekecek. Bir sanatçının dünyaya söyleyeceği sözü hayal etmesi yetmez. Söylemesi, onu gerçekleştirmesi gerekir. Uçsuz bucaksız hayallerinizi, kanınızı tutuşturan duygularınızı ancak o zaman bir ‘söz’e dönüştürmüş olursunuz. Bir romanla haykırırsınız dünyaya. Bir tiyatro oyunuyla. Picasso gibi Guernica adlı bir tabloyla. Ya da müthiş bir filmle.
Yolun neresinde olursanız olun, anlatmak için anlamak gerekir. Hayatı anlamak. İnsanları anlamak. Coğrafya parçalarını tanımak. Suyu, güneşi, ateşi duyumsamak. Ama anlamak için de yoklamak. Parmak uçlarınızla. Belki de yapınız gereği, gözleri açık, ateşin içine dalarak…
Anlamak ve anlatmak, yolun başında olanlar için de çok önemli. Çünkü küçük hikâyeler ya da roman yazmaya heveslenen çocuklar ve gençler, edebiyat eserlerinin bütünüyle hayal ürünü olduğunu sanıyorlar.
Edebiyat bir direnme sanatıdır aynı zamanda. Direnirseniz, zamana karşı, engellere karşı, ticari anlayışların, yaşanan dönemlere özgü sıkıntıların getirdiği zorluklara karşı yazmakta direnirseniz, önünüzde zaman zaman tıkanan yolların açıldığını göreceğiniz zamanlar yakındır.