Yeni Paradigmanın Eşiğinde Bediüzzaman Efsanesi ve Said Nursi Gerçeği

Emrah Cilasun
Bir nevi Risale Nur'u Kuran olarak konumlandırma
İsmail Kara bu konuda, NursI sonrası Nurcuların en büyük açmazına dikkat çekmektedir: "Takipçileri onu daha ziyade zaman ve mekan üstü, her şeyi ile mutlaklaşmış ve tamamlanmış/donmuş, bütünüyle doğru ve yerinde bir metin olarak okudukları için o ve eseri artık başka bir yere ve karşılı­ğa tekabül etmektedir. Yalnız önderlerine ve kitaplarına olan inanç ve itimatları­nın onlara ayrı bir hissiyat, güven duygusu ve mensubiyet şuuru verdiğine şüphe yok. Yeterince bilmedikleri ve anlamadıkları -çünkü önemsemedikleri ve emek vermedikleri- bir dünyaya hakim olabileceklerine nerede ise hakim olduklarına inanmaları, arkası ilmi ve felsefi olarak doldurulmamış -çünkü tahkik edilme­miş- bu güvenden kaynaklanıyor."
Sayfa 58
Atatürk ile Said Nursi kadınlar konusunda benzer fikirdelermiş yazara göre
Nursl'nin, kadın meselesine bakış açısını ifşa eden kimi veciz sözlerini aşağıya alıyorum: Örnek 1: "Hemşirelerim! Mahremce bu sözümü size söylüyorum: Maişet derdi için; serseri, ahlaksız, frenhmeşreb bir kocanın tahahhümü altına girmek­tense, fıtratınızdaki iktisad ve kanaatle, köylü masum kadınların nafakalarını hendileri çıkarmak için
Sayfa 90
Reklam
Yazarın zorlaya zorlaya Atatürk ile Said Nursi'yi birbirine eklemlemesi .D
Mustafa Kemal'in şikayet ettiği, "hükümetlerin tam aczi"nin beraberinde getirdiği "genel bir anarşiye sürüklenen genel hayat" endişesine karşı; alarm verdiği "para"nın, "insanları mukaddesatlarından ayrılmaya yönlendirmekte ve zorlamakta" olu­şu, devreye kaçınılmaz olarak Said Nursi gibi din adamlarının girmesini zorunlu kılmaktaydı. Zira Nursi, her din adamı gibi son derece kararlı bir biçimde, "isyanlan felaket" diye tanımlayacak ve buna karşı "ilacın" da "muavenet" olduğuna işaret edecekti. Ezilenlerin "itaat" etmelerinin zorun­lu yeniden tesisi için ezenlerin de "zekat" ve "sadaka" vermeleri gerekecekti.
Sayfa 76
Her ne kadar Nursi, Afyon Mahkemesi'nde yaptığı savunmasında, Mustafa Kemal'e ilişkin Deccal benzetmesini demagojik bir dille reddetmiş­se de hakikaten Mustafa Kemal'i "Deccal" olarak tanımlamıştır.
Sayfa 68
Nursl'nin kadınlar hakkında söylediği şu sözlerine bir bakalım: "Tarihten dinliyoruz: Bir zamanlar 'Amazonlar' isimli silahşor kadınlardan mürekkep askeri bir taife varmış ve harika çapında cenkler yaparlarmış ... Bu zamanın fitnesi de, planını 'nefs-i emmare'nin yaptıgı ve başbugluğunu Şey­tanın idare ettiği yan çıplak hanımlar ordusunun, menfi tarafından harika çapında saldınşından doğmaktadır. Bunların silahları ve kalkanlarını delmek, olur olmaz babayiğidin karı değildir. Yeni zamanın bu 'Amazonlar' ordusu, nikah yolunu kapamaya ve fuhuş yolunu açmaya memurdur."
Sayfa 63
:DDD Nobel Fizik Ödülü çalınan Üstad Said Nursi
Örnek 2: 2000 senesinin baharında yayımlanan "Quantum Fiziği ve Bediüzzaman -Gecikmiş Bir Nobel Talebi-" başlıklı Hakan Yalman'ın yazısından: "Atom içinde 'kuvvetli interaksiyon' denen değişik bir çekim şekli ve protonlar arası bu çekimi sağlayacak her bir protona ait çekim taneciğinin varlığı tezi yaygınlaştırılmış ve bütün kuvvetlelin birer çekim taneciği aracılığı ile oluşa­bileceği tezi, 1935 yılında Nobel Ödülü kazanmıştır. Peki, 1910'larda yazılmış şu muhteşem ifadeler, insanlık tarafından nasıl ödüllendirilmeli? 'Şu ayet dehşetli bir sırrı telvih eder. Kesretin mebde i vahdettir, müntehası da vahdettir. Bu bir düstur-u fıtrattır. 'Kudret-i ezeliyenin feyz-i tecellisI ve eser-i ibda ı olan Kainattaki kuvvetten umum zerrata, her bir zerreye birer zerre-i cazibe hak ve ihsan ederek ve ondan kainatın rabıtası olan müttehid, müstakil muhassal cazibe-i umumiyeyi inşa ve icad etmiştir. Nasıl ki, zerratta reşahat-ı kuvvet olan cazibelerin mu­hassalası bir cazibe-i umumiye vardır. O da kuvvetin ziyasıdır. lzabesinden neş'et eden bir istihale-i latif esidir. ' (Sünühat, 1993, 24-25) Yukarıda bahsettiğimiz çekim taneciklerinin çok net ifade edildiği bu cümle­ler arasında, 'O da kuvvetin ziyasıdır' cümlesi, bu taneciklerin foton benzeri partiküler olduğu düşünülürse daha net anlaşılacaktır. Yeni binyıl, Bediüzzaman'ın çok daha iyi anlaşıldığı ve insanlık tarihi içinde layık olduğu yeli aldığı bir dönem olacaktır diye ümit ediyor, daha doğrusu kuvvetle inanıyoruz."
Sayfa 91
Reklam
Prof. Dr. Aykut Kence
Türkiye'de kimi kesimlerin ortak hedefi belirlemiş gibi, özellikle Evrim Kuramı'na saldırmaları son zamanlarda giderek artmıştır. Bunun amacı da bilimsel düşünceyi, bilimi gençlerimiz ve halkımızın zihninden silmek, Türkiye toplumunu itaatkâr insanlardan oluşan bir yapıya dönüştürmektir. Evet Türkiye yaratılışçılığın resmi bir devlet politikası olarak, eğitim sisteminde yer aldığı tek laik ülkedir.
Vaay be
1915 ittihatçıların önde gelen liderlerinden 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa, Cebelilübnan'ın Âliye kasabasında oluşturacağı divan-ı harp de özerklik ve bağımsızlık yanlısı Arap ileri gelenlerinin önemli bir kesimini astıracaktı. Cemal paşa'nın kanlı icraatı, Arap milliyetçileri ile Osmanlı devleti arasında var olan uçurumu daha da derinleştirecekti.
Sayfa 176Kitabı okudu
Türk ticaret burjuvazisinin Ermeni burjuvazisine ait mal varlıklarını gasp ederek Birinci Dünya Savaşı'ndan palazlanarak çıkmasında, 1915 Ermeni soykırımı'nın önemli bir payının olduğu kemalist yazarlar tarafından da bilinmektedir.
Mustafa Kemal "çökmesi ihtimaldir" dediği hanedan binasını ayakta tutmaya çalışacaktır. Padişah ile Almanya'ya yolculuğu sırasında, Ahmet İzzet Paşa ile yaptığı görüşmelerde, hükümette yer almak istediğini sürekli dile getirdiğini biliyoruz. Samsun'a çıktıktan sonra Anadolu'da oluşacak olan hareketin "Padişaha karşı gelmeyeceğini" defalarca temin etmiştir. O nedenle zaten yıkılmakta ve çökmekte olan padişahın Mustafa Kemal tarafından düşürüldüğünü söylemek ve bu hareketi bir devrim olarak tanımlamak doğru değildir.
Reklam
Zira, feodal/otokratik bir devleti, içinde debelendiği buhrandan kurtarıp iktidar pastasından pay talep eden, islamcısından, Türkçüsüne kadar bir dizi insanın buluştuğu adres, Jön Türk (ittihad ve Terakki) hareketiydi.
Sayfa 140Kitabı okudu
Mustafa Kemal ileri görüşlü tâbi
25 Kasım 1922'de, Meclis'in Divan-ı Riyaset odasında, Mustafa Kemal ve Molla Said "Namaz" meselesi yüzünden ilkin açıktan restleşip daha sonra karşılıklı ortalığı yumuşatmaya çalıştılar. Molla Said'in odayı terk ettiği bir anda Mustafa Kemal, "böyle ulemadan ümmet-i İslamiyeye hayır gelmez" demişti.
Sayfa 224 - Ali Sûruri, Meclisteki GünlerimKitabı okudu
Mustafa Kemal Atatürk (1929)
"Kuran'ı şimdi ilk defa Türkçe bastırıyorum, ayrıca Muhammed'in hayatını da tercüme ettiriyorum. Halk her yerde aşağı yukarı aynısının olduğunu, din ricalinin(adamlarının) tek meselesinin karnını doyurmak olduğu görülmelidir"
Sayfa 241 - Atatürk'ün bütün eserleri (c.23 syf. 269)Kitabı okudu
Roma'yı yöneten Senato'nun iki üyesi halkın nasıl kontrol altında tutulacağı ve dinin bu konudaki rolü hakkında konuşmaktadır. Romalı senatörlerden biri diğerine, 'Tanrılara gerçekten inanıyor musun?' diye sorar. Diğer senatör şöyle yanıtlar: 'Kendi başımayken hiçbirine inanmam; halkın önünde ise hepsine inanırım'