Düşünüyorum...
Bu kitabı düşünüyorum, yazılanları düşünüyorum, kahramanı düşünüyorum, Dostoyevski'yi düşünüyorum.
Kitapta yazılanları zihnimde şekillendirmem için kafamı bir hayli zorlayıp daha çok düşünmem gerek. Evet, çünkü anlamam için fazlasıyla düşünmem gerek.
Neden bu kötülüğü yaptı bize Dostoyevski? Yeraltından Notlar kitabını okuyanları silkelemek mi istiyor? Kendi iç dünyasına savaş açarken bizi de mi bu düelloya davet ediyordu? Ama yanıldığı bir nokta var.. Onu kendi silahıyla ve kendi alıntısıyla vuracağım; "Bir insanın görüşleri değişebilir ama yüreği daima aynı kalır."
İlk bölümü okuyunca akıl tutulması yaşadım, yaşamak durumunda kaldım. Çünkü Dostoyevski bunu bana yaşattı, bilerek yaptı. "Madem ben yeraltındayım seni de kendime doğru çekmem lazım" dedi. Direkt olarak söylemese de zımnen yaptı bunu.
Direniyordum. Biraz daha ve biraz daha... Aklım da direniyordu yazılanları "anlamamak" için, yeraltına inmemek için. Ama sonunda pes etti. En güzel pes ediliş şekliydi bu. Kitabın içine girebildim, yeraltına inebildim...
Kitaptaki kahraman artık bendim. O ezilince ben ezildim, o aşağılanınca ben aşağılandım, o acı çekince ben acı çektim, o sevince ben sevdim, o nefret edince ben ettim. O "yeraltına" indikçe beni de kendisiyle beraber çekti. Belki de ben onu çekmişimdir...
Yeraltından Notlar kitabının kahramanı "BENİM"
"İyi biri... olmama... izin vermiyorlar."