Hayatının kapılarını diğer insanlara, yani dış dünyaya kapatarak kırklı yaşlarındaki isimsiz roman kahramanımızın yeraltı dünyasını tanımaya başlıyoruz. İnsanlarla konuşmaktan hoşlanmayan, kaplumbağa gibi kendi kabuğuna çekilen kahraman, insanlar tarafından da tiksindirilir. Hatta belirli zamanlarda kendinden tiksiniyor. Bazen bir böcek bile kendisinden daha değerli kabul edilir. Bu nedenle kendi yeraltına, iç dünyasına, kabuğuna çekilir ve kimseyle uğraşmaz.
Kişisel düşünceleriyle, bazen öfkesi, çaresizliği, asi tavrı ve hayal kırıklığı ile yaşıyor. Bu öfkenin ana sebebi toplum dışında olmasıdır. Bu öfkeyi, yeraltı dünyasını kitabın ilk bölümünde görüyoruz. İkinci bölümde ise daha genç yaşta birkaç arkadaşı ile yarım kalan sohbetlerini tamamlamaya çalıştığına şahit oluyoruz. Arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiyor ama kendini insanlardan o kadar izole etmiş ki ruh hali ve psikolojisi sayesinde sağlıklı ilişkiler ve insanlarla diyalog kuramıyor. Bunun onlardan daha akıllı olduğu için olduğunu düşünüyor. Her iletişim çabası hayal kırıklığına neden olur. Hatta bir kızla tanışır ve aşık olur, ancak dürtüsel hareketleri bu sevginin daha başlamadan bitmesine neden olur.