12 Mart sürecinde kendini koğuşta bulur Sevgi Soysal. Bir değil, iki kez. Tanıdık yüzler de vardır etrafında. Ona yabancı kişileri de tanır zamanla, malum koğuş küçük, acıların büyüklüğü yanında.
Aklın almayacağı şeyleri taşır içinde o koğuşlar. Dolar taşar yataklar, biri gider bir diğeri gelir.
Erik için çocuk gibi heyecanlanan kadınlardır bunlar. Kitap sırası bekleyen, 13 yaşındaki mahkum çocuğa göz kulak olan kadınlar. Kalbi, elleri, uzun saçları olan kadınlar.
Kalpleri soğur, elleri kırılır, saçları kesilir.
Bunların hepsi olurken yapmayacakları tek şey ise şu olur: Unutmak.
.
Eğer bir kitabı karın ağrısıyla, dişlerinizi sıkarak okuyorsanız o kitabı kolay kolay unutamazsınız.
Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu benim için bu kitaplardan oldu.
Evet Sevgi Soysal’ın duruluğundan yakıcı cümlelerine Tante Rosa ve Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nden aşinaydım.
Ama bu kitapta başka bir kanadımdan vuruldum. 1960-71 ve 80 süreçlerini incelerken; ‘erkeklerden erkeklerin hikayelerini’ öyle çok dinledik ki.
Öyle çok okuduk ki evde bekleyen eşleri, bacıları, anaları.. Evde beklemeyip, meydanda olanlarını; eksilenlerini, parçalananlarını ise görmedik. Ancak çok derine indiğimizde görebildik belki.
Kendilerini koğuştan çıkardık ama pek çok hikaye hala koğuşların karanlığında, havada asılı..
.
Okumanızı çok istediğim bir kitap bu. Belki de bildiklerinizi anlatıyor, sizin de kaybettiklerinizi. Ama bir de Sevgi Soysal’dan dinleyin. Onca acıya rağmen içinde hala sevgi barındırabilen Sevgi Soysal’ı.