Ama Tanrı’nın dünyayı, yarattıkları sabahtan akşama önünde eğilsin diye yarattığını düşünmek; Tanrı’nın insanları, onlar bu Dünyayı beğenmeyip Öte Dünya için yatırım yaparcasına O’nu sevsinler, ve sanki O, dinmeyen alkışlar ve hayranlık dolu sözler karşılığında tekrar sahneye çıkan bir virtüöz misali, asıl numarasını ölüm perdesinin inmesine saklıyormuş gibi kendisine dua etsinler diye yarattığını düşünmek çocukçadır.
Sizin de bildiğiniz gibi, birisi bir zamanlar Tanrı en kuvvetli ordunun yanında yer olur, diye bir söz etmişti. Günümüzde, teknogeni cihadi söz konusu iken, tanrı en güçlü ikna donanımı olanın yanında yer alacaktır.
Tanrı bilir bu işin sonu nereye varacaktı, ama yolculuğumun iki yüz altmış sekizinci gününde sol ayağımın topuğunda beni rahatsız eden bir şey hissettim; ayakkabımı çıkarıp salladım ve gözlerimden yaşlar akarak bir çakıl taşını -Dünya’ya ait bir taş parçacığını- çıkardım - hava alanında, roketin basamaklarını çıktığım sırada ayakkabıma girmiş olmalıydı. Kendi gezegenimin bu küçük, ama çok değerli parçacığını göğsüme bastırdım ve moralim düzelmiş bir şekilde hedefime uçtum; bu hatıra benim için özel bir değer taşır.
Gerçekten de burada bir kariyer yapma arzusu yok, hiç kimse şahsi çıkarla yönlendirilmiyor, çünkü burada şahsi çıkar diye bir şey yok. Bugünkü rolümde yarın bana yararlı olacağı umuduyla bir teşebbüse geçemem, çünkü yarın başka birisi olacağım ve yarın kim olacağımı bugünden bilmiyorum.