Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa Sefaretnamesi

Beynun Akyavaş
10/10
3 Kişi
14
Okunma
4
Beğeni
1.114
Görüntülenme
Her şey 9 Ekim 1719'da Fransa'nın Babıali nezdindeki Büyükelçisi Marki de Bonnac ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa arasındaki görüşmede başladı. Boğaziçi'ndeki yeni konutunda sadrazam, "Efendisinin Fransa'ya büyükelçi gönderme niyetini" ilk defa belirtti. Bu fikir Bonnac'a "Oldukça yeni ve olağandışı" göründü. Bu tasarı gerçekten önemli bir diplomatik yeniliğe işaret ediyordu. Daimi temsilcilikler kurmayı saygınlığına yakıştırmayan Babıali, şüphesiz yurtdışına elçi unvanı taşımayan geçici görevliler göndermişti.O zamana kadar, sadece Avusturya İmparatoru Osmanlı elçilerini kabul etme ayrıcalığına ulaşmıştı. İbrahim Paşa'nın 1719'da düşündüğü, elçi unvanına sahip olacak "birinci dereceden bir temsilci" idi. Bonnac ise, "seçilecek temsilcinin yetenekleri ve üstün hizmetleriyle kendini kanıtlamış bir şahıs (…) olması gerektiğini" vurguladı. Seçilen Mehmet Efendi oldu. Mehmet Efendi bilinmeyen bir tarihte Edirne'de doğmuştur. Bonnac'ın aktarımı ile elçilik görevi esnasında (Ağustos 1720 - Ekim 1721), 50'li yaşlarındaydı. Yirmisekizinci Yeniçeri Ortası mensubu Mehmet Efendi "Yirmisekiz" lakabını bu sebeple almış ve Yeniçeri Ocağı idaresinde parlak bir meslek hayatı sürdürmüştü. Mali konularda uzmanlaşan bu askeri yönetici aynı zamanda "Fazıl" ismiyle şiirler kaleme alan gayet kültürlü bir adamdı. Bonnac'ın ifadesiyle, Mehmet Efendi'nin görevinin esas amacı "Fransa Krallığı'nda meydana gelen bütün önemli gelişmeleri öğrenmek ve imparatorluğun idaresinde faydalanılabilecek olanları tespit etmek" idi. Bu görüş doğru olmakla beraber, görevin içeriği siyasetle sınırlı olmaktan uzaktı. İbrahim Paşa medeniyet ölçüsünde düşünmekteydi ve Mehmet Efendi'ye talimatı "medeniyet ve eğitim vasıtalarını kapsamlı olarak incelemeyi" ve ülkede "tatbiki mümkün olanlara ilişkin bir rapor hazırlamayı" içeriyordu. Hedefleri belirlenmiş bir "Sefaretname"nin kaleme alınması, görevin başlangıcından itibaren koşul olarak tespit edilmişti. Cömert olmayan ve şahsına karşı saygısız davranan bazı Fransızlara yönelik kızgınlığı, Mehmet Efendi'nin İstanbul'a dönüşünde her fırsatta dile getirdiği Fransa'ya ilişkin parıltılı tasvirlerini hiç bir şekilde etkilememiştir. "Bu Müslüman zat, Fransa'dan coşkuyla ve ahiret mutluluğuna erenlerin cenneti hakkında Kuran'dan edindiği fikirlere uygun olarak bahsediyor" (Prens Rakoczi). Bu coşkulu anlatım "Sefaretname"nin geneline egemendir. İleride İsveç ve Fransa'da (1742) büyükelçilik yapacak olan geleceğin sadrazamı oğlu Said Efendi'nin yanında bulunması, Mehmet Efendi'nin ufkunu genişletmiştir. Said Efendi hareketlerinde daha geniş bir serbestiye sahipti ve başarıyla kendini Fransızca öğrenmeye adamıştı; Sete'de "şehri gezmeye çıkmış ve şeker fabrikasını görmüştü"; Paris'te tek başına Opera'ya gitmiş, Conti Prensi tarafından Clichy'de onuruna tertip edilen bir partiye katılmış ve sarayda düzenlenen bir "uykusuz geceye" iştirak etmişti. Böylelikle babasının tecrübesini tamamlama olanağı bulacak ve dönüşünde ilk matbaanın kurulmasında bizzat rol alacaktı. Sefaretname, Fransızların gelenekleriyle ilgili çok az bilgi içerir. Vurgulanan tek husus "melek yüzlü" kadınların durumudur. Mehmet Efendi kadınlara erkekler tarafından gösterilen inanılmaz saygıyı (Fransız kibarlığı) ve özellikle kadınların hareket özgürlüğünü kaydetmiştir:Hareme kapatılmak bir yana, kadınlar baş döndürücü bir hareketlilikle bir aşağı bir yukarı gitmekte, sokaklarda, mağazalarda ve operada arz-ı endam etmektedirler. Mehmet Efendi hayret ve hayranlık içeren bir üslupla, bilim ve teknik uygulamalarla, çeşitli sanatlara ilişkin kusursuz bilgiler aktarır. "Kral Bahçeleri" ve "Gözlemevi" gibi kurumlarla, bilimsel gelişmenin nesnel temelini oluşturan araçları tasvir eder. Midi Kanalı'nın havuzları, Marly'deki makine, aynaların parlatılması veya benzer konularda teknik hususlar ilgisini çeker; yaptığı tasvirler ise işleyişi anlamakta güçlü bir kavrayışa sahip olduğunu göstermektedir. Sanat ve eğlenceler ise onun diğer önemli keşifleridir. Mahmut Efendi'nin gördüğü müzik aletleri, gösteriler, binalar, mobilyalar, biblolar ve özellikle bahçelere ilişkin olarak üstünde durduğu nitelik "yenilik" olmakla beraber, çarpıcı olan, onun bu yeniliklere uyum sağlamada gösterdiği yetenektir. Bu Doğulu bilgenin duyarlılıkları ile XIV. Louis döneminin "ince", "klasik" estetik beğenisi arasında kendiliğinden bir uyum doğmuştur. Esasen endüstri çağının hemen eşiğinde Doğu ile Batı arasında her şey o kadar da farklı değildi. İstanbul ve Paris, laleler ve kuşlara ilişkin aynı hayranlığa tanıklık ediyordu ve açık hava ışık gösterileri iki şehirde de modaydı. III. Ahmed ve XV. Louis'nin saray erkanı avcılık ve özellikle yırtıcı kuşlarla avlanma konusunda benzer bir zevke sahipti. Krallık naibinin dünyanın en güzel elmaslarından birini satın aldığı bu dönemde, değerli taşlara, sırma veya simle karışık dokunmuş kumaşlara (diba) karşı benzer bir tutku hüküm sürmekteydi. Hem ayrıca Fransız monarşisine özgü yemek ve kralı selamlamaya ilişkin kimi törensel usulleri tuhaflık olarak gördüğünde Osmanlı Büyükelçisi bize daha yakın değil midir?Dönemin belgelerinin tanıklık ettiği üzere, Türk Büyükelçisi, Fransızlara göre üç farklı çehreye sahipti. Bütün nesnellikleriyle resmi görevliler onu mevcut gerilemesine rağmen saygın geçmişi sebebiyle dünyanın önemli devletlerinden birinin temsilcisi olarak görmekteydiler. Ancak o aynı zamanda bir semboldü: "Türk giysileri", uzun sakalı, ilginç tavırlarıyla bütün meraklı gözleri kendine çekiyor ve özellikle cinsel içerikli düşleri süslüyordu.Ayrıca "Doğulu Elçi" insanların en naziği, en ağırbaşlısı ve en bilgesi olarak görülmekteydi. Kısacası Mehmet Efendi, farklı görünümlerin ötesinde, evrensel bir insan doğasının var olduğu yolundaki zamanın gözde görüşünün somut örneğiydi. İstanbul'a dönüşünde Mehmet Efendi'nin deneyimi yatışmak bilmeyen bir merakla karşılandı. Bütün kuşku ve yanlış anlaşılmalara rağmen, bu ivme, Batı'da gelişen "Türk modası" ile aynı dönemde, İstanbul'da da Mehmet Efendi'nin doğal öncülüğünde bir "Frenk modası" akımının yayılmasına neden oldu. Kuşkusuz elçilik sonrasındaki en kayda değer yenilik, Müslüman dünyasında Arap harfleriyle baskı yapan ilk matbaanın kurulmasıdır. Mehmet Efendi'nin oğlu Said Efendi ve Hıristiyanlıktan dönme Macar kökenli İbrahim Müteferrika 1727'de bu gelişmenin öncüsü oldular. Ancak bu başlı başına ayrı bir hikayedir. - Prof. Dr. Gilles Veinstein, College de France
Yazar:
Beynun Akyavaş
Beynun Akyavaş
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 24 dk.Sayfa Sayısı: 155Basım Tarihi: 1993Yayınevi: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
ISBN: 9789754560572Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
155 syf.
·
Puan vermedi
18. yy Osmanlı’sında halk sefalet bir yaşam sürerken devletin de bir o kadar şatafata düşkün ve gösterişe meraklı olması yeni bir şey değildir. Bunu Lale Devri’nden önceki dönemlerde de görmüştük. 18. yy’da 28 Çelebi Mehmed’in özellikle Fransa seyahatinden sonra batılı yaşam tarzını benimseyen (çalışan) Osmanlı’da görünen o ki kültürel yozlaşma da had safhaya ulaşmıştır. Osmanlı edebi anlamda doğuyu taklit ederken mimari alanda da Batıyı taklit etmiş. Yani kendi özü hariç pusula bir Doğu bir Batı olmuş. Eserde dikkat çeken önemli noktalardan birisi de kadına bakış açısı oldu. 18. yy Fransa’sında makam, mevki sahibi olmayan bir kadın, bir beyzade karşısında saygı görmek zorundaydı. Bununla birlikte bir kadın istediği vakitte dışarı çıkıp gezme hakkına sahipti; özgürdü. Halbuki Osmanlı’da değil kadının dışarı çıkması erkeğin bile belirli bir saatten sonra dışarı çıkması yasaktı. Ases ya da şahne denilen gece bekçileri tarafından bu durum kontrol edilmeye çalışılıyordu. Eser, edebi değer gütmeden o dönemleri bize gerçekçi bir şekilde yansıtması bakımından dikkate değerdir. Çünkü bu tarz eserlere çok az rastlıyoruz. Osmanlı’yı daha derinden tanımak isteyenler için şiddetle tavsiye ederim.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa Sefaretnamesi
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa SefaretnamesiBeynun Akyavaş · Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü · 199314 okunma
Reklam
155 syf.
10/10 puan verdi
Yirmisekiz Mehmed Çelebi Efendi’nin kaleme aldığı Sefaretname, 7 Ekim 1720 tarihinde İstanbul’dan Fransa’ya yolculuğa çıkmasıyla başlar ve 8 Ekim 1721 tarihinde İstanbul’a dönüşüne kadar gözlem ve incelemelerini içerir. Kitabı okumaya başlamadan önce; Yirmisekiz Mehmed Çelebi Efendi’nin bakış açısını ve değerlendirmelerini daha iyi anlayabilmeniz için, Osmanlı’da Lale Devri olarak adlandırılan 1718-1730 yıllarının siyasi, sosyal, kültürel, sanatsal özelliklerine ve ek olarak o dönemin mimarisine göz atmanızı öneririm. Kitabın dili akıcı, mukayeseleri yerinde ve ayrıntıları tatlıydı ama tasvir edilen şehirleri, saray ve bahçeleri, kaleleri, köprüleri incelemek için sürekli ara verdiğim için okurken bazen kopmalar yaşadım. Tarihi ve edebi olarak çok değerli bulduğum bu kitap; Osmanlı’da Lale Devri’nin dinamiklerini oluşturması ve Batı etkisinin sosyo-kültürel açıdan görülmeye başlamasının nedenlerinden biridir. Ayrıca, seyahatte anlatılanlardan yola çıkarak Batı’da da Osmanlı ilgisi olduğu ve Osmanlı’ya çok önem verildiği görülüyor. Yirmisekiz Mehmet Çelebi Efendi, seksene yakın maiyeti ve oğlu Said Çelebi’nin her gittikleri yerde ilgiyle izlenmelerini, coşkuyla karşılanmalarını okurken, Oryantalizm’in nasıl doğduğunu hatırladım. Semra Germaner ve Zeynep İnankur’un kaleme aldığı “Oryantalistlerin İstanbulu” kitabından hatırladığım kadarıyla Fransa'da Türk geceleri düzenlenmesi, Türkler gibi giyinerek fotoğraf çektirmelerinin moda olmasında bu seyahatin etkisinin çok büyük olduğunu düşünüyorum. İlgililerin okumasını kesinlikle tavsiye ederim.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa Sefaretnamesi
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa SefaretnamesiBeynun Akyavaş · Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü · 199314 okunma
155 syf.
10/10 puan verdi
·
9 saatte okudu
1720-1721 yıllarında Osmanlı elçisi olarak Fransa'ya giden Yirmisekiz Çelebi Mehmed'in yazdığı bu sefaretname dönemin yapısının anlaşılması için çok önemli bir eser. Bu kısa sefaretnameyi okuduğumuzda Osmanlı'nın nasıl geri kaldığı ortaya çıkıyor. III. Ahmet zamanında Batılı ülkeler tarafından Osmanlı'nın hala belleklerde büyük bir güç olarak kabul edildiği Fransızların Osmanlı elçisine yaklaşımlarından belli oluyor. Bütün halk onu görmek için sokaklara dökülmüş, Kral bizzat ayağa kalkıp elçiyi karşılamıştır. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Fransa'nin mimari, sanat, bilim, teknik, astronomi, tıp, eczacılık gibi alanlarda ne kadar ilerlemiş ve masraf yapmış olduğunun üzerinde ısrarla durur. Osmanlı'nın bu konularda yetersiz olduğunu sık sık Fransızların yaptıklarının daha önce görülmemiş olduğunu söyleyerek bize aktarır. Fransız bir astronomun 15. yy. Türk bilgini Uluğ Bey'in çalışmalarında ki bazı yanlışları bulup onu elçiye bildirmesi, Fransız alimlerin Doğu alimlerini takip ettiklerini gösterir. Asıl kötü olan ise aynı yüzyılda Fransızların aksine Uluğ Bey'i aşacak bir Türk alimin ortaya çıkmamış olmasıdır. Bu kısa sefaretnameyi herkesin okumasını tavsiye ederim. Eğlenceli bir anlatımı olduğu için hiç sıkılmayacaksınız.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa Sefaretnamesi
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin Fransa SefaretnamesiBeynun Akyavaş · Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü · 199314 okunma
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.