Her gece; inatçı bir rüya gibi beni kendine çeken ülkemin sesini ve kokusunu düşünerek uykuya dalmadığımı söylersem yalan olur. Ama sana şunu söyleyeyim, midendeki açlık acısındansa, kalbindeki hasret acısıyla uyumak çok daha kolay.
Bu aralar nedense Küba ile ilgili kitaplar elime geçiyor. Che' nin Küba anılarından sonra bu kitap Kuba devrimini iki yönden de bakma fırsatı verdi.
Yaşanmış bir hayat hikayesinden alındıgını farzedersek çok harika bir roman ortaya çıkmış. Kitabın yeni baskısı olmadığından bolca alıntı yaptım.
Konusu iki kız kuzenlerin Küba'da devrim öncesi ve sonraki başından geçen olayları anlatıyor. Duygularını öyle güçlü dile getiriyor ki bazen gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz. Yaşadığımız her anın değerini ne güzel anlatıyor.
Küba devrimi bir destekleyenler birde karşı çıkanların, halkın çektigi yoksulluk, çaresizlik ,sefillik kabullenmişlik her duygu var. Sadece devrimi yapan elit yönetici kadrosunun mutlu, varlıklı olduğu aşikar. Bunları öğrendikçe Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün kıymetını daha da çok anlıyoruz. ( Fidel Castro , Atatürk den ilham almış ama, becerememiş halk için devrim yapmayı sanırım) okumaya, öğrenmeye devam. Bulursanız kitabı muhakka okuyun, hafızanızda yer edecek kesinlikle.
"Annem,hiç kimsenin sahip olmadığı anılara sahip olduğumu ve bu yüzden çok zengin olduğumu söylerdi. Çünkü anılar, hiç kimsenin çalamayacağı mücevherlermiş."
Sabah sabah söylenmeye başlama," derdi. "Şikayet etmekle ilgili ne derler bilirsin."
" Neymiş o Beba?"
Şikayet edenlerin katı bir kalbi ve yumuşak kemikleri olur. Olması gerekenin tam tersi yani"
Pencereden dışarı bakıp, soyulmuş ve çatlamış duvarların arkasından gülümseyerek, " Çok güzel bir hayat yaşadık, öğle değil mi?" dedi. Hep birlikte sessizce iç geçirdik.
"Bana hiç bir şey getirme. Yıllar içinde, çok şeye ihtiyacım olmadığını öğrendim. Sadece kendini getir, Noracık. Ve de istersen ailenin diğer üyelerini. Ben burada olacağım."