Böyle Gelmiş Böyle Gitmez - 1

Yol

Aziz Nesin
Bilirim ki, kamçı altında da olsa, tökezlenip yuvarlanılsa da, bu yokuş çıkılacak, bu yük taşınacak, başka hiçbir umar yok... Önemli olan, yükün altında bile mutlu olabilmenin, yararlı olabilmenin, yaşamın tadını çıkarabilmenin yollarını arayıp bulmak... Çıkacağız bu yokuşu, çıkacağız, çünkü sorunlarımız oranında özgür olabiliyoruz; kaçış, kurtuluş değildir.
İnsan, anılarının toplamı. Toplum da öyle...
Reklam
Bisikletçinin neşeli evini hiç unutamam. Bütün yaşamımca böyle bir evi özledim, böyle bir evim olsun istedim, içindeki kahkahalarla dans eden bir ev... Ama olmadı bitürlü, yapamadım, bundan sonra da yapamayacağımı biliyorum. Çünkü, yaşamın koşulları beni, hergünün ertesi sabahı sınava girecek bir öğrenci durumuna getirdi. Akşam yemeğinden kalk, çalışma masasına otur... Bu değişmez düzen pek seyrek olarak değişecek olsa, kendime karşı suç işlemişim gibi vicdan azabı duyarım.
Çoğumuz kendi suçumuzmuş gibi yoksulluğumuzdan utanırız. Ben de yıllarca yoksulluk ayıbımdan utandım, taa yazar olana dek... Çoğunluğun yoksul olduğu ülkede, yoksulluğun değil, varsıllığın daha utanılası olduğunu yazarlığa başlayınca anladım.
Devrim bütünüyle yüzeyde kalmış, halkçı bir tutum göstermemiş, kökel yöntemleri uygulayamamış olduğu halde, yine de biçimsel olarak gereksiz aşırılıklar da göstermiştir. Örneğin o zamana dek ilkokulları ünlü tarihi kişilerin adlarıyla adlandırılırken Cumhuriyet bir tarihten kopmuş sanılarak okulların adları kaldırılmış, bütün ilkokullar sayılanmıştır. İstanbul'un her okulu bir sayı almıştır. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman ilkokulu da "İstanbul Yedinci İlkokulu" olmuştur. Ben Yedinci ilkokulunun 3. sınıf öğrencisiyim.
Sayfa 179Kitabı okudu
Kendisine çürük çarık bir hedef alan siyasi hareketler, adlarına devrim deseler de, güçleri hedeflerinin gücü oranında olacağından, gerçek bir devrim olamazlar.
Sayfa 295 - Nesin Yayıncılık
Reklam
Eğitim diye, iyi adam yetiştirmek diye, çocukların, gençlerin önüne boylarınca dikenli çalılar koyuyorlar."İyi adam"deyince büyükler yumuşakbaşlı, kabuğuna büzülmüş, nemegerekçileri anlıyorlar; hep böyle yılgın insan yetiştiriyorlar.Oysa ilerleme hep başkaldırmalardan, aşırılıklardan, kabına sığmazlıklardan doğmuştur.
Sayfa 415Kitabı okudu
Eğitim diye, iyi adam yetiştirmek diye, çocukların, gençlerin önüne boylarınca dikenli çalılar koyuyorlar. Bu dikenli çalılar arasından sıyrıklar, yara bereler içinde geçip, kan içinde kalıp kurtulmak zor, çok zor...
Her insanın içinde ağırlığını duyduğu eski bir kabahati, günahı vardır.
Eski, yamalı giyinmek ayıp değildir ama yırtık, kirli, paslı, giyinmek ayıptır.
Reklam
Anılarımı anlatmaktan ikinci amacım da şu: Böyle gelmiş, böyle gidecek değil, böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek, gidemez.
Ne var ki, pekçokları geçmiş günlerin acılarından, yoksulluklarından utanırlar, bunları bir eksiklik, bir ayıp gibi çocuklarından saklarlar.
Bir değeri olduğu için yazmadım bu anıları. Anılarımı yazmamın iki ereği var. Birincisi, anlattığım yaşamımın çevresinde o zamanki Türk toplumumun bir kesitini sunmak istedim. Bu anılar bibakıma yetiştiğim çağda Türk toplumunun topografyasından bir parçadır.
Bencil, çıkarcı kişileri gördükçe, hep bu Bektaşi fıkrasını hatırlarım. O benciller, o çıkarcılar ki, nice tıkınırlarsa tıkınsınlar sonunda biyanları aç, biyanları doymamış olarak kalkacaklardır.
Ben kendimi, 41 yıl sonraki kendimi seyredermişim. Bilirim ki kamçı altında da olsa, tökezlenip yuvarlanılsa da bu yokuş çıkılacak, bu yük taşınacak, başka hiçbir umar yok... Önemli olan, yükün altında bile mutlu olabilmenin, yaşamın tadını çıkarabilmenin yollarını arayıp bulmak... Çıkacağız bu yokuşu, çıkacağız çünkü sorumlarımız oranında özgür olabiliyoruz; kaçış kurtuluş değildir.
Resim