Yusuf Atılgan'a Armağan

Kolektif
'...siz sevgisizliğinizle kendi mutsuzluğunuzu yaratıyorsunuz..."
Senin olduğun zamanlarda, senin olduğun yerlerde olup bitiyor her şey.
Reklam
“Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.”
Çünkü gerçek sevgiyi arayan, böylece, "korkuluksuz köprüden yürürken yuvarlanmamaya" çalışan Aylak Adam sonunda "yuvarlanır". Sadık’a "Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum. Belki kendi kendimden," (s. 120) der.
Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; Sözle, yazıyla, resimle ya da susarak. Yusuf Atılgan
Okumayı severim, çok okurum. Bunu söylemek bir çeşit övünmek midir, bilmem. Kimileri hiç okumadıklarını söyleyerek övündüklerine göre. Batıdan olsun, bizden olsun beğenerek, severek okuduğum yazarlar vardır. Dostoyevski, Gide, Montherlant, Camus, Sartre, Simenon, Huxley, Joyce, Green, Capote, Sait Faik, Vüs’at O. Bener, Nezihe Meriç gibi. Benim bir de hayranlıkla, hattâ kıskanarak okuduğum iki yazar vardır: Çehov, Faulkner. Okuyan anlattıkları ortama katıveren, onu yarattıkları kişilerin yaşayışına, duygularına ortak eden bu iki sanatçı, söz sanatının ereği buysa, varmışlar bu ereğe. Görece bu yargılar, biliyorum ama söylemeden edemedim. İşte çok sevdiğim ozanları saymadan da edemeyeceğim: F. H. Dağlarca, B. Necatigil, M. Eloğlu, E. Cansever, T. Uyar, C. Süreya. Adlarını saydığım sanatçıların, değişik yönlerden beni etkilediklerini sanıyorum.
Reklam
Aylâk Adam, boyuna gerçek bir sevgi arıyor. Bence aradığı sevgi dünyada yoktur.
Uzun bir hikâyeye başlamıştı. O sıralar karamsar bir sevginin bunalımı içindeydi. Yazması ağır ağır ilerliyordu. Sonunda baktı ki uzun hikâye boyutlarını aştı, roman oldu. Roman, adını Manisa’daki Ana Vatan Oteli’nden almıştı. Zebercet’i de çevresinden almıştı. Zebercet ve oğlu Ahmet Efendi diye birileri yaşamışlardı. Romanda ters çevirmiş, Zebercet oğlu olmuştu.
Mektuplar yalnız yazarlardan gelmiyor, okurlardan da yazanlar çıkıyor. Bunlardan birisi de Serpil Gence’dir. Serpil henüz 17 yaşında, Ankara’da Devlet Konservatuvarı’nda öğrencidir. Aylak Adam’ı okuyunca sarsılmıştır. Romanın kahramanlarından ‘B’de, kendini bulmuştur. Yazarın adresini araştırmaya kalktığında, onun bir köyde yaşayabileceği aklının kıyısından bile geçmiyor. Adresini elde eder etmez ilk mektubunu döşüyor. Acaba o mektubun, ölünceye kadarki beraberliklerinin başlangıcı olacağı akıllarından geçmiş miydi?
Zebercet’in sorunu ötekiler gibi olmak değil, ötekiler gibi olamamaktır.
Reklam
Sinema sevgisini, daha doğrusu tutkusunu unutmamak gerekir Yusuf Atılgan'ın. Hacırahmanlı'da yaşadığı yıllarda İzmir'e nasıl film seyretmeye gittiğini anlatırdı hep. 1950'lerin koşullarında hem de... Anayurt Oteli'nin filme alınacağı zamanki coşkusu, ne alacağı telif ücreti, ne adının sinema afişlerinde görünecek olması, ne de romanının yeniden gündeme gelmesiyle ilgiliydi. Belki de yalnızca yeni bir film seyredecek olduğu için coşkuluydu.
 “Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım.”
Yazıp bitirdi, bir arkadaşına daktilo ettirip Cumhuriyet gazetesinin 1957-58 "Yunus Nadi Roman Mükafatı" yarışmasına gönderdi. Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü romanı birinci, onunki ikinci seçilmişti. Ertesi yıl Varlık Yayınları arasında çıkan Aylak Adam, edebiyatıınızda örneği olmayan bir romandı.
Yusuf Atılgan'ın tavsiyesi
Bir şeyi iyi bilmiyorsan konuşma; budalalığın ortaya çıkmasın.
Sayfa 13 - İletişim Yayınları, e-kitapKitabı okudu
“Bir cümle üstünde saatlerce durmak vardı: Kafasına yürüyenlerden birini seçmenin sorumluluğu vardı. Kelimelerin yetersizliğini öğreniyordu. Bazı günler sigara içtiğini küllüğün doluşundan anlardı.”
Resim