Ey vücut atı! Halkın pendine kulak verme. Koş, o mertebe koş ve durmadan sürçmeden git ki, nal izlerini tâkip edenler, kendilerini kanlı bir aşk meydanında bulsunlar!
Zaman olur ki gönül, şarkıların nakarâtı gibi, ne bir yalvarış, ne bir şikâyet ve ne de sonu gelmez acılardan söz açmadan, bir sükûn ve istiğrak içinde akmaya başlar.
Zâten biz insanları her adımda göğsümüzden iten, hakîkatle hayâli değiştirten de, hep muhâkeme kapısının önüne gerilmiş bulanık duygular, zorba hisler, iki yüzlü fikirler değil midir?
Zevklerimizin, ıztıraplarımızın, meyil ve arzularımızın bütün bir ömür boyunca yanlışsız olarak cevaplandırmak zorunda bulunduğumuz birer: sorgu olduğunu ah bilsek, bir bilsek...