"Demek ki herkes yaratılışının kendisine bağışladığı oyunu oynuyor. Ben kendi yaratılış oyunumun, bana bağışlanan oyunun dışına çıkıp kendime özgü bir oyun oynayamadım. Yaratılışının ona verdiği oyunu beğenmeyip, ya iyi ya da kötü, kendi kişiliğinin gerektirdiği oyunu oynayabilene ne mutlu."
Arzuhalci Ali Efendinin evinde arama yapıldı. Rusyayla konuştuğu telsizi bulamadığına müthiş üzülen Savcı, onun komünistliğine dair başka deliller buldu. Bunlar Tolstoyun Harp ve Sulhu ile Dostoyevskinin Karamazof Kardeşleri ile Suç ve Cezasıydı. Rus eserleri... Bundan daha iyi komünist delilleri mi olur? En delillerden birisi de Eflatunun Devletiydi. Savcı bir başka delil daha bulmuştu ki, sevincinden uçuyordu...
Bir de başka bir delil bulmuştu ki, bu bir devlet giziydi. Evet arzuhalci Ali Efendinin evinde Dadaloğlunun ve Pir Sultan Abdalın hiç bir yerde yayınlanmamış şiirlerini yakalamıştı...
En önemli insan yoklukla, imkansızlıkla savaşarak kendini yaratan insandır...
Kendi kendini yaratan insanlara bir gün olsun rahat yüzü yoktur. Onlar ölünceye kadar zorlukları yenmek, engelleri aşmak zorundadırlar. Başka bir çareleri yoktur. Ya olduğun yerde kalacaksın, ilerlemek istedin mi de ölünceye kadar uğraşacaksın. Bulduğun yerden daha yüksek bir yere atlamak istedin mi, canından, gururundan vereceksin. Hiçbir şey karşılıksız elde edilmiyor. Bu dünyada yer değiştirmek kadar pahalı şey yok.
Uzadıkça uzamış, biraz da tütün zifirinden sapsarı kesilmiş parmaklarının tırnakları apak, kireç gibiydi. Derviş Bey, işte ancak ölülerin tırnakları böyle uzar, diye düşündü. Önce insanın tırnakları, sonra elleri ölür, dedi kendi kendine.
Ve Çukurova göğünde bir tek kartal gözükmez oldu, bir tek karakuş, bir tek doğan... Bir Kurt, bir tek tilki... Atlarla birlikte, kartallar, çaylaklar, karakuşlar da gittiler. Kurtlar, tilkiler, sırtlanlar, çakallar da...
İnsanlar her şeyi herkesten saklamayı öğrenmişlerdir. Ama kendilerini en az kendilerinden saklayabilirler, insanoğlu kötülük saydıklannı, zulüm, işkence, korkaklıklarını kendilerinden bile saklarlar. Saklayamadıklannı da bağışlamanın, olumlulaştırmanın bir yolunu mutlaka bulurlar.
İnsanı köylü de olsa aşağılamayacaksın. Bu pisler hiçbir şeye alınmıyorlar da, tarih boyunca köpekler gibi süründüklerine, solucanlar gibi süründüklerine, böyle yüze yüz, karşıdan aşağılanırlarsa çok alınıyorlar
Allah Türk köylüsünü tembel yaratmış. Onun tipik karakteristiği tembelliktir. Bağrını açıp sabahtan akşama kadar güneşin karşısında yatmaktır işleri.
Dikkat buyurula, yatmaktır işleri ...
Bu halk adamları öyle Allahın belası adamlar ki övünmesini bile bilmezler. Başlarından öylesine işler geçmiş ki, o kadar darbe yemişler ki yukardan, babaları olsa güvenmiyorlar. Bu insanlar tepeden tırnağa güvensizlik.
Bir de toprak reformu sözüdür ağızlarında. Memleket zaten küçük parçalara ayrılmış. Sefaletimizin, geriliğimizin başlıca sebebi bu. Toprak dağıtımı yapacağına, a adam, yüz bin, iki yüz bin dönümlük çiftlikler kurdur. O zaman gör memleket nasıl kalkınır.