Akçasazın Ağaları ikilemesinin bu ikinci kitabında, serinin ilk kitabında üstünkörü değinilen Mahir Kabakçıoğlu’nun ve Derviş Bey’in ağırlıkla yer aldığını görüyoruz. Akyollu Mustafa Bey’in yatağa mahkum yaşamaya başlamasından sonra Derviş Bey’le Akyollu Mustafa Bey arasındaki husumetin harareti bitmeye yüz tutmuş, Derviş Bey’in başına başka bir felaket gelmiştir. Mahir Kabakçıoğlu’nun saman altından su yürüterek, Derviş Bey’i bir başka cinayetin azmettiricisi olmaya zorlamasını, arka plandaki toprak sahibi olma mücadeleleri eşliğinde okuyoruz bu kitapta. Devir değişmiş, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş hızlanmıştır ve bu süreçte, “eski kafalı” olmaya devam eden Derviş Bey, bu değişim sürecinde hem ağaların hem de kamu idarecilerinin hedefi hâline gelmiştir. Bu süreçte, oğlundan da öte tuttuğu Yusuf’un başına da felaketler gelmektedir ve Derviş Bey’e zaman zaman vicdan azabı yaşatan bir durumdur bu. Yaşar Kemal’in klasik, uzun doğa betimlemelerini bir yana koyarsak, polisiye tadında, panoramik bir eser olmuş Yusufçuk Yusuf. Düşmanında bile mertlik arayan Derviş Bey’in başına namertçe çoraplar ören Mahir Kabakçıoğlu’nu ve değişime uyum gösterirken, kazanmak uğruna her şeyi yapabilen karakterleri film izler gibi izleyeceksiniz. Demirciler Çarşısı Cinayeti’nden sonra, ara vermeden bu eseri okuyup seriyi bitirdiğim için pişman değilim. Seriyi baştan sona okumanızı tavsiye ederim.