En Eski Zincire Vurulmuş Prometheus kitaplarını, en eski Zincire Vurulmuş Prometheus sözleri ve alıntılarını, en eski Zincire Vurulmuş Prometheus yazarlarını, en eski Zincire Vurulmuş Prometheus yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aiskhülos, Hesiodos'un konstelasyonunu basitleştirmiştir. Önemli bir noktada Hesiodos'a karşı değişiklik yapmıştır: Onun gibi Zeus'ta da akıl bulunduğunu ileri sürmez. Konstelasyonu kutuplaştırmıştır daha çok: Zeus, iktidarın kişileştirilmesi, Prometheus ise aklın kişileştirilmesidir. Böyle olunca oyunda olaylar başlar:
Aklın, zihnin, fantazinin temsilcisi Prometheus, ateşi Zeus'tan alıp insanlara verme eyleminden dolayı, Olimpos'un yeni efendisi olan iktidar gücünün temsilcisi Zeus tarafından vahşice cezalandırılır. Görünüşe göre akıl, iktidarın altındadır.
Oysa sonda Zeus, zincire vurulmuş Prometheus'a Hermes'i göndererek, bildiği "giz"i söylemesini talep eder. Yani: Akıl olmaksızın iktidar gücü işlemiyor. Güç, akıl talep ediyor. Başlangıç ile son arasında bir süreç yürümüştür. Başlangıçta tartışmasız olan iktidar gücü, sonda tartışmalı ve soru işaretli hale gelmiştir. Zeus egemendir; Kratos ve Bia, yani iktidar gücünün birbirini bütünleyen iki yanı onun elinde bulunmaktadır: Fiziksel üstünlük ve şiddet.
Başlangıçta, insanların ona uyarak yaşamaları, yaşamlarını ona göre düzenlemeleri gereken norm henüz kendini tam bulmuş değildi. Norm olması gereken Zeus, kendisi henüz "normal" değildi. Henüz genç bir eylem ve güç tanrısıydı, onda ağırlık henüz fiziksel şiddetteydi; demek ki daha kendisinde denge yoktu, tek yanlıydı, parçaları arasında Yunanlıların harmonia (armoni, uyum) dedikleri dengelilik ve tartımlılık yoktu. Eğer öyle kalsaydı, temel norm meydana gelmezdi; yani bugün insanların uyum içinde yaşamalarına olanak veren tüm ayrıntı normların türevi olduğu bir esas norm ortaya çıkmazdı. Bu kendi başına norm'un ortaya çıkabilmesi için, tüm kozmozda en eski yasaya göre birincil olan fizik güç, aklın gücü ile birleşmeliydi.
Çok önceleri insanlar bakıyorlar ama görmüyorlardı, dinliyorlar ama anlamıyorlardı. Aynı bir rüya gibi, upuzun hayatlarında ne olduğunu anlamadan yaşayıp gidiyorlardı.