Ziya Gökalp'in Hayatı ve Eserleri

Uriel Heyd

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ziya Gökalp, Türkiye Cumhuriyetin manevi kurucularından biri, belki de bu kuruluşta payı en büyük olanıdır.
Sayfa 5
Güney Doğu Anadolu’nun idare ve irfan merkezi Diyarbekir (Gökalp’in doğum yeri) asırlarca Arablar ve İranlılar tarafından yönetilmişti. XVI. asırda Osmanlı hâkimiyetine gireli beri Türk medeniyetinin îran ve Arap toprakları sınırında bir ileri karakoldu, Diyarbekir. Gökaip’in zamanında Diyarbekir ahâlisinin çoğu Türk değildi, Bunlar Osmanlı boyunduruğundan kurtulmağa çalışıyor-lardı boyuna. Kürt aşiretleri merkezi hükümete başkaldırıyordu. Ermeniler ise, yabancı yardımıyla, güçlü bir yer altı örgütü kurmuş ve tam bağımsızlık elde etmek peşindeydiler. İşte Türk milliyetçiliği,birbiriyle çatışan bu millî gelenekler ve emeller arasında doğdu. Sık sık tekrarlanmıştır; Sınır ahâlisi umumiyetle çok mücadeleci bir milliyetçilikle meşbu olurlar. Türk millî hareketini zafere ulaştıran Mustafa Kemal de Osmanlı devletinin başka bir sınır bölgesinden (Makadonya) gelmişti
Reklam
Gökalp’in mefkûre anlayışında iki merhale tesbit edebiliriz. İlk merhale «Türk Yurdu»ndaki makalelerinde göze çarpar: mefkûrejcemiyetin kendi hakkmdaki şuurdur. Buhran çağlarında uyanan bir şuur. Cemiyet kendi mahi-yetini, menşeini ve vazifesini idrak eder. Tek tanrılı din-ler doğar. Milliyetçilik de böyle bir buhran anında doğ-muştur. Gökaip pozitivist olarak, mefkûreyi, metafizik bir dünyaya iten nazariyeleri de benimseyemezdi, ferdin ka-fasında doğan ve ferdin topluma kabul ettirdiğini ileri sü-ren nazariyeleri de. Gerçi bu nazariyeler mefkûreyi dün- yevîleştirirler ama ona sübjektif ve yapmacık bir mahiyet vererek reâliteden uzaklaştırırlar. Müsbet ilimlerin kabul edebileceği tek nazariye, mefkûreierin objektif bir varlık olduğunu isbat edendir. Bu nazariyeyi Durkheim sosyolo-jisinde buluyoruz. Mefkûre bu hudutlu mânâda,cemiyetin bütün faaliyetlerini yöneten gizli, bir kuvvettir. Fakat mef-kûre, belli bir İçtimaî temele dayanmak zorundadır, yani fert cemiyetin dışında değerler icad edemez. Bunlar, da-ha önce cemiyetin ruhunda gizli birer istek olarak yaşa-mış olmalıdırlar. Yapılacak tek şey onları keşfetmektir. Zamanla mefkûre kelimesi daha geniş bir mânâ kazanır. Mefkûre, cemiyetin kendi hakkmdaki şuuru olarak sınır-lanmaz. İçtimaî ruhun-peri masallarından, dinî inançlar-dan, ahlâkî, hukukî hatta İktisadî anlayışına kadar-bütün tecellileri mefkûre olabilir.
fikirlerimin babası ziya gökalp'tir M. Kemal.
Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır: Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil! Türklük hadimine 'Türk değil! ' diyen Soyca Türk olsa da 'piçtir', Türk değil!
Gökalp, babasının hatırasını hürmet ve muhabbetle yadeder. Liberal ve ilerici fikirlerle dinî inançlarını uz-laştırabilen ateşli bir vatanperver. Kısa süren I. Meşrutiyet’de (1878-77) Tevfik Efendi düşüncelerini açıkça ifade eden makaleler yayımlamıştı. Oğluna Hürriyet ve vatan mefküresini aşılayan o’dur. O günlerde bu mefkûrelerin havarisi şair Namık Kemal’dir. Tevfik Efendfnin en bü-yük emeli Ziya’nm Îslâmiyete sadık kalarak Batılı bir terbiye almasıydı. Ziya, babasının zamirini ifşa eden bir hikâye anlatırmış: Ziya ilkokul öğrencisidir. Eve babası-nın bazı dostları gelir. Tevfik Efendiye: «Oğlunu Avrupaya gönder de tahsilini orada tamamlasın» derler. Tevfik cevap verir: «Korkarım ki Avrupada gâvur olur.» Misafir-lerden biri sorar: «Ya burda kalırsa?» Tevfik cevabı ba-sar, «O zaman da eşek olur,»
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.