Nikos Kazantzakis'in 1946 yılında yayımlanan kitabıdır.
Kitap, benim için oldukça etkileyici bir deneyimdi. 1930'larda geçen bu hikaye, Girit adasında Aleksi Zorba ile yaşanan serüveni anlatıyor. Zorba, dışarıdan kaba görünen, fakat aslında hayatı dolu dolu yaşayan bir karakterdi. Yazarın kendiyle olan diyalogları ve Zorba'nın felsefesi üzerinden olaylarları okuyucuya aktarıyor.
Zorba'nın özgür ruhu ve yaşama bakış açısı, beni derinden etkiledi.. Kitabın her sayfasında hayatın anlamını sorguldım. Zorba'nın geçmişinden kaçma ve şimdiki anı yaşama çabası, beni kendi hayatıma dair uzun uzun düşündürdü. Kitapta zorba ile kurduğumuz diyaloglar, hayat felsefeme yeni bir bakış açısı kattı diyebilirim.
Zorba'nın öne çıkan düşüncelerinden biri, filozofların hayatı tanımlamak yerine, hayatı değiştirebilmenin önemine vurgu yapmasıydı. Bu düşünce, beni kendi yaşam tarzımı sorgulamaya itti. Harekete geçmek, düşünceleri eyleme dönüştürmek gerekliliği üzerine düşünmeye sevk etti. Yeniden yaşama hevesi buldurdu.
Kadınlar konusundaki Zorba'nın görüşleri, çoğu zaman benim değerlerimle uyuşmasa da, bu konuda da düşünmeye sevk etti. Zorba'nın kadınları anlamakta zorlandığı, onları birer gizem olarak gördüğü kısımlar, beni kadın-erkek ilişkilerini daha derinlemesine düşünmeye yöneltti. ama kadınlar hakkındaki söylemleri beni çok rahatsız etti.
Sonuç olarak, Zorba'nın özgür ruhu, yaşam coşkusu ve felsefi düşünceleri, beni etkileyen önemli unsurlar oldu. Kitap, sadece bir hikayeden öte, yaşam felsefesi, insan ilişkileri ve dünya görüşü üzerine düşündüren derinlikte bir eser.