Vadideki Zambak’ı ikinci kez okudum. İlk okuyuşumda özellikle kırlardaki çiçeklerin anlatıldığı kısımlarda betimlemelerin fazlalığı nedeniyle rahatsız olmuştum. Dahası Balzac’ı betimlemeyi abartan bir yazar olarak değerlendirdim. Ve bu sitedeki bir yorumda bu rahatsızlığımı paylaştım. Belki bunda daha önceki okuduğum çevirinin de payı olabilir.
İş yerinin yoğun çalışma ortamından biraz olsun sıyrılmak, nefes almak için arkadaşımla beraber bahçeye indik. O sigara ile nefes alacak bense onun yüzündeki rahatlamayı görerek kendime telkinlerde bulunacaktım. Çıktık dışarı. Hava oldukça kasvetliydi, öğlen olmasına mukabil insanda, akşam hissi uyandırıyordu. Havadan sudan muhabbetlere daldık.
Martin Eden... Sokakta, çoğumuzun mahallesinde olan serseri dediğimiz bir tipleme. Şans eseri tanıştığı burjuva yani Martin için üst tabaka bir kadın. Azmin ve vazgeçmeyişin en açık örneği olan Martin abimiz sevdiği kadına ulaşabilmek için uykusuz aç ve sefil bi halde durmadan yılmadan kitaplar okuyan ve sonunda hiç beklemediği noktalara ulaşan sonrasında bunu yazıya döküp ülke çapında başarılar elde ederken onu aslında kimsenin olduğu gibi sevmediğini aşkına karşılık alamadığını görüyoruz. Benim bayıla bayıla okuduğum bir kitaptı bence herkes okusun. Sevgiler
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,1bin okunma
NOT : Bu eseri okuduktan sonra yazar olmaya karar verebilirsiniz, bu tarz kitabı bende yazabilirim hatta daha iyi yazabilirim diye.
NOT : 7 den 70 e her yaş aralığına tavsiye edilmez. Özellikle On yedi yaşındakilere :)
Kitapta beğenmediğim çok şey vardı. Başlarda iyi gibiydi. Yazarın yaşadığı bir aşk hikayesi vardı ama platonik bir aşk. Çok
D. H. Lawrence, İngiliz yazar, romancı, kısa öykü yazarı, şair ve deneme yazarı. Modernist çalışmaları , cinselliği, canlılığı ve içgüdüyü savunurken modernite , sosyal yabancılaşma ve sanayileşme üzerine düşünür. Cinsellikle ve müstehcenlikle ilgili anlatım şeklinden dolayı birçok eseri sansürlenmiştir. Hatta öldüğü sırada, zevksiz, avangart ve
Aşk nedir?
Sanıyorum ki yeryüzünde çok sayıda farklı cevabı olan tek soru budur. Öyle ki bu soruya hepimizin vereceği bir cevap muhakkak ki vardır. Bizler bu soruyu ya olması gerektiğine inandığımız şekliyle ya da yaşadığımız tecrübelerden ve gözlemlerden yola çıkarak kendi düşünce ve duygularımızı harmanlayarak yanıtlarız. Tek soru, milyonlarca
Dün ben bu kitabı okumaya başlarken bir arkadaşım 'Ben bunu yarım bıraktım, yoksa intihar ederdim' dedi, ben de karşılık olarak 'anlarsam intihar edeceğim, anlamayacağıma göre sorun yok' dedim... Kitap özetle böyle bir şey... anlayan pişman, anlamayan bin pişman.
Kitabı çoğunlukla anlamadım... hatta hiç anlamadım desem yeridir.
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Hey açılın, ben bilirkişiyim, şey, yani okur-kişiyim. İncelemelere şöyle bir göz attım, kim ne yazmış diye. Kitabın övülmesi, hakkının verilmesi: Check! Kitabın bir özetinin sunulması, böylece kitabı okumamış olan okurun kitap hakkında fikir edinmesi: Check! Bu kitabın kendi hayatlarını ne türden değiştirdiğini dile getiren güzel hatıraların
Thomas Pynchon ülkemizde fazla bilinmese de Amerika’da ve dünyada oldukça fanatikleri olan bir yazar. Kült seviyesine uğraşmış neredeyse. Gerçi bunda münzevi hayatı yaşaması ve bilinen son fotoğrafının 1940’ların sonunda çekilmesi gibi magazinsel şeyler de var. (Geçen yıllarda yakalanmış galiba nihayet paparazzilere -80 yaşındaki adamı ne
Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan Resimli Ay adlı edebiyat gazetesinin 1929 yılı Haziran-Temmuz sayılarında "Putları Yıkıyoruz" başlıklı, imzasız iki yazı yayımlanır. Dönemin ortamına getirdiği yeni edebiyat anlayışı, edebi çevrelerce (salt hasetlik münasebetiyle) pek hoş karşılanmayan bu isimsiz kahraman Nazım'dan
Bazı kitaplar hakkında konuşunca ya da yazınca onların değerini düşürecekmişim gibi hissederim. “Ucunda Ölüm Var” da onlardan biri. Duygu yüklü kitapları kelimelerle anlatmanız mümkün değil, onları sadece okur ve içinizde hissedersiniz. Onları anlatmaya kalksanız yapacağız tek şey biraz saçmalamak olur. Öyle birkaç cümleyle anlatmaya kalkmak böyle
Hikmet Anıl Öztekin; mühendis,girişimci,youtuber, seyyah ve yazar olarak tanımlıyor kendisini. Ben yazarı youtube videolarından tanıyordum. Kitaplarını yakın çevremden çok duyuyordum ama edebi değeri olmadığını ve yazdıklarının romantik İslamcı düşünce tarzında yazıldığını düşünerek