İlk kez bir inceleme yazısını yazmakta bu kadar zorlanıyorum. Sanki yazacağım kelimelerin yetersizliği ilk kez bu kadar derinden çarpacak yüzüme gibi hissediyorum. Bu hissimin sebebi bu eserin içindeki ruhun güzelliği. Hani bazı kitaplar vardır kelimelerin gidişatına hayran kalırsınız, cümleler oya gibi işlenmiştir ve o kitapta en olmadık şey bile
Sağlık uyarısı!! Uzun bir yazı, ben uyarımı yapayım da sonra “gözüm senin yüzünden bozuldu” deyip tedavi masraflarını ödetmeye kalkarsanız karışmam! Hiç okumamak seçeneğine de sahipsiniz, sağlık söz konusu, doktor tavsiyesi ile okumayacak olanlara hak veririm. Herkes kendince ölçsün: Kitabı yeniden yazmaya niyetlenip yarı yolda vazgeçmişim gibimsi
Darağacında Üç Fidan ile tanıyoruz. Peki ya Ataol Behramoğlu'nu tanımayan var mı? Kim tanımaz dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünmüştüm. İşte Nihat Behram, Ataol Behramoğlu'nun küçük kardeşi. Biz her ne kadar Nihat Behram'ı yazdığı anı kitaplarıyla tanımış olsak da, aslında o da abisi Ataol Behramoğlu gibi sıkı bir şairdir.
Bazı kitaplar
Şiirler - Behçet Necatigil /Gün bitiyor, kendinden bile bıkıyorsun.
Uzun süren kitapların ayrı ayrı hikayeleri vardır:
Kimi çok sıkıcıdır, bir türlü bitiremezsin.
Kimi çok hacimlidir, oku oku sonunu göremezsin.
Kimi çok yoğundur içinden çıkamazsın.
Kimine doyamaz, bitmesin diye cümle cümle okur bırakırsın.
Kimini başucu kitabı gibi kullanır, bunaldıkça açar, yudum yudum tadarsın.
Bu kitabın hikayesi de bu
Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron? Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz? Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız? Sen ne dersin patron? Bu konuda, kitaplar ne söylüyor?