Kendimi tam bir kitap kurdu olarak görmesem de -okuma eylemine saatlerini ayıran kitap kurtlarına ayıp olmasın- en azından Türkiye ortalamasının üzerinde kitap, gazete, dergi okumaktayım.
"Bana söyleme. İşin cazibesini kaçırmayalım. Doktor, sizi Bayan Falan Filan'la tanıştırmak istiyorum. Kendisi kafasının içinde zerre kadar bir fikir kırıntısı bile bulunmayan çok cazibeli bir süstür."
Trevanian’ın geniş bir yelpazede karakter yaratmada usta yazarlardan biri olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. “Şibumi”de Nicholai Hel, “İnfazcı”da Jonathan Hemlock ve en son okuduğum “Katya’nın Yazı”nda Paul, Katya ve Montjean Trevanian’ın ne kadar derin bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Bütün bu karakterler birbirlerine benzeseler de
"Aşk Yetmez"i okuyunca geçmişlerini birbirleriyle paylaşan karakterler gibi ben de geçmişe döndüm onların kuyruğuna takılarak. Hüzünlendim sık sık; geçmişin güzel anıları yılan olup zehirini akıttı ruhuma, fare olup kemirdi benliğimi, bulut olup yağmur yağdırdı gözlerime. Şah damarıma kadar dokundu karakterlerin bahtsız özgeçmişleri. Şu bir gerçek ki ilk sayfasından son sayfasına kadar hissederek okudum yapıtı.
Okurlar kitabı okuyup bitirdikten sonra hangi karakterlerin nerede yanlış davrandığını düşünüp ve de genel olarak bireysel ve toplumsal sıkıntılarımızın kaynağına inip doğru çözümler içeren reçeteler bulabilirler belki kendilerince. Neden olmasın? Bu da onları daha güzel ve daha düzgün bir geleceğe taşıyacaktır hiç şüphesiz.
Ejderha ağzını açtığında ateşinden kurtulma şansınız var mıdır? Ya da denizde köpekbalıklarının ortasında kalmışsanız kurtulmanız mümkün müdür potansiyel ölüm taşıyan bu tehlikeden? Hortum çıktığında onun önüne gelen her şeyi metrelerce öteye fırlatan gücüne karşı koyabilir misiniz? Bir odada çıkan bir yangının bütün evi sarmaması mümkün müdür?
Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah öldükten sonra kimin başa geçeceği çok uzun bir süre açık değildi, kurala bağlanmamıştı. Padişahın birden fazla erkek çocuğu varsa birbirleriyle mücadele ederler, en güçlü olan tahta otururdu. Ne var ki Kanuni’nin bile kendi oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürttüğü bilindiğine göre padişahlar tahtın başındayken
Az gelişmiş bir ülke olmanın faturasını henüz gelişimini tamamlayamamış insanların diktiği binalarda yaşayan insanlar öder. Çünkü olgunlaşmamış, henüz “insan” olma şerefine erememiş, insanlık değerleriyle donanmamış bir insanın değil inşa ettiği binaya, ağzından çıkan söze dahi güvenilmez.