Dört kitaplık uzun bir maceranın sonuna geldim ve duygularım karmakarışık. Bu defa Av serisinin dördüncü kitabı olan 'Lider'in yorumuyla geldim.
Bu kitapta bütün sorular nihayet cevaplarını buldu ve artık kafamda hiçbir soru işareti kalmadı. Kitap bütün detaylarıyla, her bir satırıyla cidden muhteşemdi. Beni çok fazla etkileyen kısımlar oldu. Bu kitapta Jane Sullivan'ı da daha iyi tanıdık.
Dorchaların gerçekliğiyle daha fazla karşılaştık.
Yalan söylemeyeceğim başlarda Annabelle beni sinir hastası etti. Yaptıklarını aklım almadı ve resmen delirdim. Ama sonra... Sonra her şey bambaşka bir rol almaya başladı. Ve ben yazarın kalemine bir defa daha hayran kaldım. Kitap cidden mükemmeldi.
Ve o son kısımlar... Sonunda gelen 'Tetrad Günü' ve bununla beraber yaşananlar... Jay Sullivan sen benim ciddi anlamda sevip saydığım, hayran kaldığım kitap karakterlerinden biri oldun. Aşkına sahip çıkman, bu uğurda verdiğin mücadele ve çektiğin acı gerçekten hayran olunası. Bartham Sullivan... Bu adam ne yapmış olursa olsun ona karşı saygı dumama engel değil. Keşke her şey bambaşka olsaydı. Bunun haricinde Marcus, Samantha, Laura, Kaleb, Dean, Eden, Alexis ve diğerleri. Hepiniz kalbimde bir köşeye kuruldunuz. Dostluğunuz, kardeşliğiniz, aşkınız hepsine ayrı ayrı saygı duydum.
Ve son olarak Eily...
Cidden ona o kadar üzüldüm ki anlatamam. Keşke daha farklı olsaydı her şey...
Kitabı beğendim mi beğenmedim mi anlayamadım açıkçası. Çok uzun zamandır bu tarz kitaplar okumuyordum hatta uzun zamandır elimde bir kitap tutmuyordum. Bu biraz çerezlik olur diye düşünmüştüm ama aylarca bitiremedim. Yarım bırakıp sürekli geri döndüm. Bitireli bir ay oldu ama başladığım tam tarihi bilmediğim için yaklaşık bir tarih tahmininde bulundum ve Aralığı seçtim yalnız kitaba önceden başlamış olma ihtimalim de var.
Ne desem bilemiyorum.
Sürekli kendini yineleyen olaylar oldu. Bazı yerlerde GERÇEKTEN AŞIRI cringe yerler oldu ve offf dediğim yerler oldu. 14 yaşındaki Yağmur olsa bu kitabu okurken ölüp bayılırdı ama şuan bana hitap eden kitaplar daha farklı olduğu için pek ilgimi çekmedi. Çekti ama çekmedi de. Yani çok arafta bıraktı bu kitap beni. Gerçekten okumakta çok zorlandım. Çok fazla.
Bazı yerler içimdeki ergeni besledi bazı yerler de bana çok fazla ergence geldi. Neyse ki bitti. Çok şükür.
Kitap biraz kalındı ve kitabın sonlarına kadar ana karakterler arasında adam akıllı bir şey olmadı yani çıldırdım okurken. Sonrasında kitabın sonlarına gelirken fark ettim ki…
Bu bir seriymiş. 3 kitaplık hem de.
Yani 3 kitabını da alıp okumam ama okurum da öyle bir kitap.
Son sayfalar tamamen saçmalıktan ibaretti bence. Sonlara doğru gerçekten sırf bir şeyler yazmış olmak için yazılmış gibi.
Aslında daha söylenecek çok şey var ama yok da.
Devamında neler olacağını bir yanım merak etse de kalan iki kitabı alıp okumaya mecalim yok.
LacivertT. Y. Mazer · Ephesus Yayınları · 20182,268 okunma
Yeni Pembe Köşk yapılacağı zaman Atatürk'ün, mimardan istediği özellikle şu olmuştur: Çok geniş bir kütüphane ve üzerinde haritaların açılıp inceleme yapabilmeyi mümkün kılan masanın bulunacağı ferah bir yer ve çok miktarda kitap koyma yerleri. Bugünkü Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün üst katında, Ankara'ya doğru bakıldığı zaman Köşk'ün sağ ucunu oluşturan "L" biçimindeki kütüphanedir. Burası Atatürk'ün zevkine ve isteğine uygun olarak yapılmış ve tavana kadar rafları olan kitaplık kısmı çalışma yerinden kadife perdelerle ayrılmıştı.
Babam, K.'ya kitaplık da kaderin kendisi gibidir diyordu. İnsan kaderin elinden kurtulamasa da gereksiz kitaplardan kurtulabilir en azından, diye uyarıyordu onu.
“Bay Borges, cenneti başlangıcı ve sonu olmayan bir kitaplık gibi hayal ettiğini söylerken, farkında olmadan sonsuz DNA
raflarını düşünüyordu herhalde.
Ben kitaplarım.”