Hayvanlarda vefa var, sadakat var, merhamet var,
İhanet yok, nankörlük yok,
Hile hurda, yalan dolan, çalma çırpma yok, yok efendimiz.
Duygusuz, kalpsiz değiliz,
Biz kimseyi tutsak etmeyiz,
Biz kimseye bıçak çekmeyiz,
Hiçbir canlıyı boğmayız, boğazından kesmeyiz.
Topumuz tüfeğimiz yok, yok efendimiz.
.
Hakaret ve küfür objesi olarak diline dolayıp
Kitaplara yapılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence. Ben buna hiç dayanamam. Nerde böyle bir olay, böyle bir kıyımı görsem, o an baş kaldırasım gelir. Başım döner, gözüm önümü görmez.
Yazarımız diyor ki: “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın.”
Bende diyorum ki: “Filmin size tanıdık olduğunu ve gerileceğinizi, korkacağınızı bilmenize rağmen Pandora’nın kutusunu aralama dürtüsünün size hâkim geldiğini
“Meclisteki bireyler açıkça kitapları yakmanın işe yaramadığını, yazarların yakılması gerektiğini söyledi.”
Jean-Jacques Rousseau
*
Yazının icadından; Kil tabletlere, Kil tabletlerden; Rulo Papiruslara, Kodekslere, İpek Yazmalara, Kitaplara… Dünden, bugüne ve yarına... Ateşin çemberinden, kitabın tarihine bir
Çocukluğum,
Maksim Gorki’nin benzerine rastlayamayacağınız türden, çağ ötesi bir başyapıt.
Sevgi, şevkat, merhamet gibi yüce duyguların yanında; acının, hüznün de evrensel olduğunu hatırlatıyor bizlere.. Ortak duyguları paylaştırıyor yüreklemize bir bir..
Belki de, çok şey bilip de susmanın ağırlığını yaşatan hislerimizin, kıyılarına vurarak
Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’le aynı koğuşta kalmaktadır. Koğuş masasının üzerinde Orhan Kemal’in (asıl adı ”Mehmet Raşit Öğütçü”) bir roman başlangıcını görür. Okur. Ayağında takunyalar koşarak avluya çıkar Nâzım Hikmet. Orhan Kemal’e soluk soluğa sorar, “Siz mi yazdınız bunu?” Orhan Kemal çekinerek, “Evet” der. Nâzım Hikmet büyük
Güzel bir pazar sabahı hem yürüyüş yapmak hem de biraz güneşlenmek için sokağa çıktım. Yürüyüş yaparken iki adamın tartıştığını gördüm. ''Neden tartışıyorlar, niye tartışıyorlar sanane'' diye düşünmeden ''Hey! Ne yapıyorsunuz?'' diye olaya müdahale ettim. Adamlardan birisi iri kıyım, diğeri ufak tefek Ciguli gibi bir adamdı. Ben, Ciguli gibi