Bu anlayış farkının kökeninde ne vardır? Batı kültürü daha çok kontrolcü, Doğu kültürü daha çok kadercidir. Hayatını kontrol etme güdüsüyle yetiştirilen bir Batılı, bunu ideal yaşam durumu olarak kabullenir ve bir gün hayatı üzerindeki kontrolünü kaybettiğinde, hemen denetimi eline almak için yoğun bir çaba içine girer. Çok sayıda denemeden sonra
Namaz, mü’minin miracıdır. Biz namazla Allahu Teâlâ hazretlerine miraç ediyoruz, etmemiz lazım. Dünyayı, dünya fikrini bir tarafa koyup da namazı öyle kılmamız lazım. Namazın kadrini kıymetini bilelim. Namazı bir angarya gibi kılıyorsak demek ki daha hamız. Daha kabuğumuz yeşil. Daha içimizde tat yok, ekşiyiz. Namazın zevkine varmışsak tamam, olgunlaşmaya başlamışız demektir. Namazın miraç olduğunu bilip Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda olduğumuzu bilip Allahu Ekber dediğimiz zaman; “Yâ Rabbi! Sen her şeyden daha ulusun, daha büyüksün, senin huzuruna geldim. Bak, senin karşında, kul olduğum, kölen olduğum, mahlukun olduğum için elimi bağladım, boynumu büktüm, senin huzurunda duruyorum.” diye o Zât’ın huzurunda eğildiğimizi bilip secdeye kapandığımız zaman, o şerefli pâk alnı onun için yere koyduğumuzu bilip namazı öyle zevkle kılanlardan eylesin.
Ama kulaklarımızda halen yardım çığlıkları dururken, insanlık namına!
Ama burada, zamanın bu noktasında işte insanlık biziz. Beğensek de beğenmesek de. Bunun kıymetini bilelim, çok geç olmadan!