KOŞ–MA Koşup duruyor içimde Yıllar yılı bir çocuk Dağ, bayır, ova, uçurum Bilmeden nereye yolculuk Koşuyor düşe kalka Su boyları, kızgın asfalt, patika Tam yaklaştım derken ufka Bakıyor, önünde yeni bir ufuk Koşuyor durup dinlenmeden Bozkır, çöl, çalı, diken Kan sızıyor her yerinden Ve yorgunluk, yorgunluk, yorgunluk Koşma İsmail, dön geriye Koştuğun sonun aslında ölesiye Bekliyor varış yerinde ödül diye Seni simsiyah bir boşluk
Sayfa 276
Ova yolculuğu Domokos'un görmeyi beklediği sonbahar görüntüsünü sunmadı. Ona göre her mevsim belli bir resim tekniğiyle uyuşuyordu: Kış kömürkalemle yapılmış bir eskiz, ilkbahar suluboya, yaz yağlıboya resim, sonbaharsa bir asit baskı ya da gravürdü. Oysa gözlerinin önünden geçip giden sonbahar yaza özgü fırça dokunuşlarıyla canlandırılmış bir yağlı boya tabloydu: Masmavi bir gök, yapraklı ağaçlar, inadına yeşil bitki örtüsü, yol yol sürülmüş kahverengi tarlalar, güneş parçalarını andıran balkabakları ve arabanın camlarına vuran kızgın güneş.
Sayfa 188Kitabı okudu
Rahmet bizi görmez, "Kızgın güneşten ova yanıp kavruldu." diye yakınır, yağmur duasına koşarız. Çok yağar, yağışa yön veremez; "Selde boğulduk!" feryadıyla dört bir yanı inletiriz... Kış gününün enfes manzarası kar görüntüsü tek kelimeyle "Beyaz afettir" sözlüğümüzde. Yağmaz da yaz günü susuz kalırsak, "Kör olası, koca kış hiç kar düşmedi ki!" dir, vebalin adı!..
Sayfa 230
Çiftliklerde yaşayanlar köylere iniyorlar, köylerde yaşayanlar kentlere gidiyorlardı. Kentlerde insanlar arasında kayıplara karışıyorlar, hiç oluyorlardı.
“Tepe sarptır ve dibi görünmeyen yarıklarla çevrilidir. Luvina’da insanların düşlerinin bu yarıklardan çıkıp geldiği söylenir..”
Resim