Sevgili kitap dostlarım, D & R' daki 5 TL kampanyasını gözlerimle görmek için Forum İstanbul mağazasına gittim ve hayal kırıklığına uğradım. dr.com.tr/Kataloglar_/Bu-... adresindeki kitaplardan Forum İstanbul mağazasında maalesef yoktu. Öylesine indirimli gibi 3-5 kitap konulmuştu. Geçen yıllardaki gibi 5 TL
BİR DOĞUM GÜNÜ DAHA Bu doğum gününde yoksun yanımda Demir olsa erir bunca yıl geçti Hasretin dolanır kızıl kanımda Kömür olsa yanar bunca yıl geçti Gücüm yetmiyor kader işinde
Reklam
Bu yağmurlu Bu toprak kokulu Çiğ damlaları Ağlarken senin yerine İzle göğün maviliğini Söğüt ağaçlarının uçlarından. Boyunlarını bükerken Bozlaklarda ekinler Hisset güneşin sarı sıcağını. Vurdukça kabartır güneş Taze yarılmış ekmek gibi Hayat kokulu toprağı. Bu şehrin alaca karanlığında Doğarken kızıl tanrı Güne uyanan şehir gibi yüreğim; Öyle yanmış Öyle sıcak Öyle köz köz Dumanı üstünde tüter! - KIRLI
Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik, şüphe yok ki, vücudu böyle sert bir zırh ve içindeki ruhu da böyle bir çelik parçası haline getirmektir. Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe, güneşin ve toprağın kardeşi olmak mümkün mü? Derler ki: Aynı ağaçların, aynı tepelerin ve aynı göklerin sonsuz bir tekrarından başka bir şey olmayan kırların huzuru, sırf şairane bir icadın eseridir. Gerçekten, yaşamak becerisindeki yetersizliği yüzünden, şehirde mutlu olamayan şair, yaşadığı çevrenin dışında bir cennet var olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için, asırlardan beri şiirin gücünden yardım dilemiştir. Bu bakımdan şairin özlediği tabiat, özlediği kırlar; olsa olsa kolayca süt, ekmek, peynir ve bal temin eden bir çiftlik olabilir. Fakat kır, gerçek kır, sert toprakla, sert insanın boğuştu bir dünyadır.
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik
Önümden, temiz pak giyinmiş bir kızla kılpıranga kızıl çengi bir delikanlı geçiyor. Ellerinde küçük bir kesekağıdı var. Şamfıstığı yiyorlar! Ekmek yiyin be ekmek! Şamfıstığının sırası mı şimdi?
Reklam
Emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun
1- Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı,
Yeter
İki hafta önce, eski çalıştığım restoranta Yeter adında bulaşıkçı bir teyze geldi. Extra yani yarım gün ya da tam gün ( 6 yada 12 saat ) 50-25 tl yevmiye için. Aslen Tokatlıymış, Sivas'ın bir köyüne gelin gitmiş. Ondan önce dört kardeşi doğumda öldüğü için annesi "Yeter artık, bu da ölmesin." diye adını Yeter koymuş. Anlatırken
“Toplama yapabilir misin,” diye sordu Beyaz Kraliçe, “bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı bir artı, kaç eder?” “Bilmiyorum,” dedi Alice. “Sayıyı kaçırdım.” “Toplama yapamıyor,” diye araya girdi Kızıl Kraliçe. “Çıkarma yapabilir misin? 8’den 9’u çıkar.” “8’den 9’u çıkaramam, biliyorsun,” diye yanıtladı Alice hazır cevaplılıkla. “Ama...” “Çıkarma yapamıyor,” dedi Beyaz Kraliçe. “Bölme yapabilir misin? Bir somun ekmeği bıçakla böl... bunun yanıtı ne?” “Sanırım...” diye söze başlamıştı Alice, fakat Kızıl Kraliçe onun yerine yanıt verdi. “Tabii ki tereyağlı ekmek. Başka bir çıkarmayı deneyelim. Köpekten bir kemiği al. Geriye ne kalır?” Alice düşündü. “Kemiği köpekten alırsam, o zaman kemik kalmaz... köpek de yerinde kalmaz; gelir beni ısırır... o zaman ben de kalmam, tabii ki!” “O halde diyorsun ki bir şey kalmaz?” dedi Kızıl Kraliçe. “Sanırım cevap bu.” “Her zamanki gibi yanlış,” dedi Kızıl Kraliçe, “köpeğin siniri kalır.” “Ama, anlamadım nasıl...” “Bak şimdi!” diye bağırdı Kızıl Kraliçe, “Köpeğin sinirleri ayağa kalkabilir, öyle değil mi?” “Belki,” dedi Alice ihtiyatla. “Öyleyse köpek giderse, ayağa kalkan sinirleri orada kalır.” Alice de olabildiğince ciddiyetle ekledi: “Farklı yönlere de gidebilirler.” Sonra da kendi kendine, “Ne saçma sapan şeyler konuşuyoruz, böyle!” dedi.
“Bak yabancı... Biz basit insanlarız. Ve ölümlü. Yaşamayı ve baharı bu yüzden severiz. Doğan her şeye inanırız. Çocuklara, güneşe, bize düşler sunan ayışığına. Sevdiğimiz kadının boynunu okşamak isteriz ve çocuklarımızın. Günü, kızarmış bir ekmek gibi tazeyken bölüşürüz ve akşamın kızıl tüyleriyle gelip sabahın yumurtaları üstüne yumuşacık oturmasını severiz.”
Reklam
Ah, şu çocuk gözlerindeki minnet! Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor. Fırtına içinde, viran bir gemi teknesi gibi sallanan bu sefil ve karanlık oda, ocağın kızıl akisleri içinde birdenbire öyle munis ve mesut bir yuva olmuştu ki… Biraz evvel hayata gösterdiğim emniyetsizlik için, kendi kendime utanıyordum.
İnkılap Yayınları
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Üç şair, Üçü de yaşamda değil. Birini görmedim (Nazım Hikmet). Biriyle fakülte yıllarında arkadaş oldum. Biri, gece Ulus'a gelmiş, "Ben Ahmed Arif, kurban!" demişti." Ben şiir kitapları okumadan önce şairlerin hayatlarını, hangi akımdan veya şiirlerini yazarken neyden etkilendiklerini araştırdıktan sonra şiirlerini okumaya
Üç Şair
Üç ŞairMuzaffer İlhan Erdost · Onur Yayınları · 200689 okunma
Elveda Kırlangıç!
Yaprak yaprak söktü Kırlangıç saf altını, Mutlu Prens kurşuni bir renge bürününceye kadar. Yaprak yaprak taşıdı saf altını fakirlere. Çocukların yüzüne renk geldi, güldüler, oynadılar sokaklarda. "Ekmek alacak paramız var artık!" diye sevinç çığlıkları atıyorlardı. Kar geldi ardından, kardan sonra da kuru ayaz. Sokaklar gümüşle döşenmiş gibiydi, öylesine parlak ve ışıltılıydılar; uzun sarkaçlar kristal hançerler gibi aşağı asılıyordu, herkesin sırtında bir kürkü vardı, oğlan çocukları omuzlarında kızıl pelerinleriyle buzda kayıyorlardı. Zavallı küçük Kırlangıç gittikçe daha çok üşüyordu ama Prens'i canından çok sevdiği için başından ayrılamıyordu. Fırıncı başka yere bakarken kapısının önündeki kırıntıları yiyor, kanatlarını çırparak kendini sıcak tutmaya çalışıyordu. Nihayetinde öleceğini anladı. Son bir kez Prens'in omuzuna uçacak takati buldu kendinde. "Elveda canım Prens!" diye fısıldadı...
Sayfa 29 - MUTLU PRENS VE TÜM ÖYKÜLERİ - insan kitap / klasikler seçkisiKitabı okudu
456 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.