O kızıl elmanın çevresinde kurduğu harikalar dünyası birdenbire yıkılmış, yok olup gitmişti.
İsabiekov daha sonra başka kızlarla da tanıştı, ama onların hiçbirine bir kızıl elma sunmak geçmedi içinden. Kızlar da böyle bir şey istemiyorlardı zaten. Bununla beraber, hayatı boyunca bir kadın ondan ısrarla, inatla ve içinden gelerek bir kızıl elma istemiş durmuştu. Bu, onun karısı Sabira idi. İşte şimdi, sonbahar bahçesinin çiti yanında otururken onu düşünüyordu.
Bugün hayallerinin gerçekleşebileceği düşüncesiyle yine korku ve sevinci aynı anda hissediyordu. Göz ucuyla onun yanık, saf, pürüzsüz yüzüne, itina ile taranmış saçlarına, düşünceye dalmışcasına inen kirpiklerine, defterine hızlı hızlı notlar alan zarif eline bakıyor ve onun gülümseyişini, "Ne kadar orijinal!" deyişini hayal ediyordu. Böyle bir mutluluk karşısında nefesi kesilecekti. Her şeyi anlatacaktı ona. Bu kızıl elmayı tam ısıracağı zaman onu nasıl hatırladığını, nasıl onu düşünmeden edemediğini, hayatta karşılaşacağı iyi ve güzel olanın tadına ancak o yanında olursa varabileceğini...
Yarın, bu güzel kızıl elmayı o güzel kıza nasıl sunacağını düşünüyordu hep. Onun şaşacağını ve pek sevineceğini hayal ediyordu. Gerçekten de yılın o döneminde dünyanın hiçbir yerinde bu irilikte, bu renkte, böylesine güzel kokan bir elma bulunmazdı.
Benim size sonsuz bir güvenim var. Sizi tanıyorum. Saçlarınızın kokusunu, sesinizi hiç duymamış olsam da gülüşünüzü tanırım. Gözlerinize güveniyorum. İyisiniz, güzelsiniz, en güzel ve en akıllı kızsınız siz.
Göz ucuyla onun pürüzsüz profiline, itina ile taranmış saçlarına, düşünceye dalmışcasına inen kirpiklerine, defterine çabuk çabuk notlar yazan zarif ellerine bakmaktan büyük bir zevk alırdı.
Biliyor musun Anara, bu bir mutluluk habercisi, mutluluk simgesidir. Bu elma yaz boyunca seni beklemiş orda. Başkaları görmesin, gelip koparmasın diye gizlenmiş. Sen de onu buldun. Bu elmayı yiyecek insan çok mutlu olacak demektir.