Eserin kurgusuna fransız devriminin yaşandığı dönemleri seçmesi onu bir tarih romanı yapar mı (?) bilmiyorum ancak bütün insanlığı ilgilendiren böylesi bir olayı ve dolayısıyla olgu'yu merkezine alması bence onu çok değerli yapar.
Şayet esere klasik bir roman olarak yaklaşır ve dolayısıyla klişeler rafına yerleştirerek her romanın vazgeçilmezi olan aşk temasına odaklanır iseniz "alalade bir edebiyat eseri işte canım" diyebilirsiniz; Ancak bunlardan başka eserin geliştirmiş olduğu yasa eleştirilerine (hukuk felsefesi), yönetim eleştirilerine (siyaset felsefesi) toplumsal eleştirilerine ve psikolojik tahlillerine odaklanır iseniz hatta hızınızı alamayıp mesajları üzerine düşünürseniz;
"Bu eser bir şaheser" demek zorunda kalırsınız.
Bu kadar gerekçe sunduktan sonra eseri tavsiye etmek bizim üzerimize, zahmet olmaz ise okumak da sizin üzerinize vacip oldu. Öyleyse eseri bi zahmet okuyun ve bütün kitap severlere de önerin... :)
İlkemiz: Seve seve okumayana döve döve okutacağız.
İki Şehrin HikâyesiCharles Dickens · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202059,2bin okunma
Polisiye, gizem, gerilim, korku türünde kitaplar klasik eserlerden sonra okumayı çok ama çok sevdiğim bir tür. Ama genellikle hep yabancı yazarları tercih eden ve açıkçası Ahmet Ümit'e de önyargılı olarak yaklaşmaktaydım. Kendisi ile ilk Bab-ı Esrar kitabı ile tanıştım; çok severek ve hayranlıkla okuduğum İstanbul Hatırası kitabı ile de diğer eserlerini okumaya karar verdim.
Agatha'nın Anahtarı isimli eseri de yazarın 15 tane polisiye hikayeden oluşan öykü kitabı. Öykülerden biri haricinde diğerlerinin hepsi başkomiser Nevzat tarafından okuyucuya aktarılıyor. Okuması kolay, hızlı anlaşılır; dili de akıcı ve yalın. Bir günde kolaylıkla bitirilebilecek bir kitap. Ancak bu tarz kitaplar okumayı çok seven bir okur olarak benim için biraz eksik kaldı. Hikayeler oldukça kısa ve oldu bittiye getirilmiş gibi. Biraz daha uzun, detaylı sorgulayıcı, düşündüren ve heyecanı diri tutmasını tercih ederdim. Bu yüzden son hikayeler hariç beni çok tatmin etmedi. Ancak yine de yazarın anlatımını ve baş karakterini tanımak için tercih edilecek bir eser.
"Erken görüp tanımadığım, tanımakta geç kaldığım."
Yıllar yılı çoğu dizi de ortaokul veya ilkokul öğrencilerinin canlandırdığı "Ah Romeo, neden Romeo'sun sen..." sahnesinden aslında hemen hemen herkesin bildiği bir eser
William Shakespeare 'ın da en çok okunan ve sahnelenen eseridir kendisi.
İlk kez oyun tarzında bir kitap okudum ve
William Shakespeare ' ın da okuduğum ilk kitabıydı. Kitabın ilk sayfasında karakterlerin kim olduğunu anlamaya çalışırken biraz anlaşılması zor diye düşündüm ama okuyamaya başlayınca aslında hiçte öyle olmadığını anladım. Aslında kendime okumayı sevdiğim yeni bir tür keşfettim bile diyebilirim.
Kitabı okurken daha çok tiyatro da izliyormuşsunuz havası veriyor size. Gerçekten oyuncular sahneye çıkıyor, rolü biten arkaya geçiyor, oyuncuların sesi yankılanıyor, gülünecek sahnelerde tüm seyirciler gülüyor, heyecanlı sahnelerde sanki tüm seyirciler ile birlikte pür dikkat izliyor gibiydim oyunu.
Böyle klasik bir eseri okumanızı mutlaka tavsiye ediyorum ama izlemekte mutlaka gerekiyor. Yapacağım ilk iş izlemek olacak hatta şöyle sizin içinde link bırakayım. youtu.be/QEk0rS48ReY
Kitabın içeriğinden bahsetmek istemiyorum ama gerçekten beni çok etkiledi. Çünkü okuyana kadar gerçekten de Romeo ve Juliet'i sadece o meşhur sahneden ibaret sanıyordum. Ama aslında çok büyük bir dram var. Özellikle son sahne de muazzam bir göz yaşı şöleni yaşayabilirsiniz.
Romeo ve JulietWilliam Shakespeare · Remzi Kitabevi · 201660,8bin okunma
Klasik müzik bende ereksiyon yaratıyor. Bunun bazı insanlar için çok iyi bir açılış cümlesi olmadığını biliyorum. Belki cümledeki "klasik" kelimesinin üstünü çizersek kulağa o kadar kötü gelmez.
Bu süre içinde bir kez bile klasik müzik dinlemedim, şarkıları yeğliyordum. Önceleri hiç önemsemediğim, en duygusal olanları beni altüst ediyordu. Bunlar tutkunun salt, aynı zamanda evrensel olduğunu dobra dobra anlatıyordu.
İçinde uykuda olan yaratıcılığı keşfetmek ve gün yüzüne çıkarmak için gereken yolu acıda buldu. Çok yönlü felsefesi, müzisyen özelliği, şairliği, küçük yaşlarda başlayan ve yakarışlarla sevgilerle biten duaların ardından din meselesinin onun için belki de bir nefrete dönüştüğü söylemleri sayesinde kendisinin de öngördüğü üzere adı, yaşamından daha
“Doldurulan biricik zaman, istemenin görüngüsünün kalıbı, şimdidir. Birey için zaman hep yenidir. O, her zaman yeniden varolduğunu duyumsar. Çünkü yaşam yaşama isteğinden ayrılamaz, yaşamın tek kalıbı da şimdidir. Ölüm (benzeri yinelemek için ayrılmayı dileriz) güneşin batışı gibidir. Gece, batan güneşi gözle görülür biçimde yutar. Gelgelelim,
Aynadaki Zaman, on tane birbirinden güzel öyküden oluşuyor. Cemil Kavukçu yine daha önceden tanımadığım bir yazardı. Kendisiyle, benim klasik 'kütüphaneden rastgele aldığım bir kitaptı' faaliyeti ile tanışma imkanı buldum. Kitaptan tek kelime ile söz edecek olsam, "deniz" kelimesini seçerdim. Şahsen, denizi ve denizciliği çok seven bir