Zarar ve eziyete sebep olan eylemlerin, insanlar arası ilişkilerin karşılıklı sevgi-saygı ve güven esasına dayalı olarak kardeşlik anlayışı çerçevesinde seyretmesi amacıyla bağdaşmayacağı açıktır.
Hz. Peygamber (sav), komşusu, kendisinden her bakımdan güven içerisinde olmayan kişinin gerçek imana eremeyeceğini Allah adına üç defa yemin ederek ifade etmiştir (el- Buhârî, Edeb 29; Muslim, İman 73).
Öte yandan "Başkasına zarar vereni Allah da zarara sokar, başkalarına zorluk çıkarana Allah da işlerinde zorluk çıkarır" (Ebû Dâvûd, Akdiye 31; İbn Mâce, Ahkâm 17) buyuran Allah Rasûlü, müslümana zarar verme ya da onu aldatmanın lâneti gerektiren davranışlardan olduğunu belirtmiştir: “Müslümana zarar veren veya onu
aldatan mel'ûndur" (et-Tirmizî, Birr 27).
Hâce Muhammed Bakibillah (k.s.) Hazretleri yemek yemede çok ihtiyatlı idi.
Yemek pişirenin abdestli olmasını, yemek pişirirken dünya kelâmı konuşulmamasını tembih ederlerdi.
“Huzur ve ihtiyat sahibi olmayanın yemeklerinden bir duman çıkar ki feyz kapısını kapatır.” buyururlardı.
“o büyük ve muazzam zamanda unuttum
kanatlarım çok oldu üşüyor benim
bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
bu yüzden eğik boynum
bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
bundan gözlerimdeki kayalık,
içimdeki serseri buzullar
dürtme içimdeki narı
üstümde beyaz gömlek var.”
― Birhan Keskin
Ne olur gölgende bize de yer ver Gülistan'ında bir gülnihâl olalım Efendim!
Dolaştığın âlemden bir katre gönder ıtrını ebede taşıyan ayağın olalım Efendim!
Kolektif kurtuluş filan yok abi, biz diye bir şey yok, gemisini yürüten kaptan... Ötekiler kazansa ne değişecekti? Değişse kaç günlüğüne değişecekti? Politika dediğin kendi çıkarının peşinde koşanın maskesi... Hayvanlığımızı inkâr ettiğimiz için, hayvani isteklerimizi örtmek için icat etmek zorunda kaldığımız bir maske. İsterse azınlığın, ezilenin haklarını savunsun..." Hasan'ın itirazı netti: "Yok eşeğin siki!" Sonra, rakibini kıstırdığından emin bir satranç oyuncusu sükûnetiyle, "Niye siyaset okudun oğlum sen?" diye sordu, "İşletme filan okusaydın bu kadar bireyciysen." Alper umursamadı: "Valla abi ben hiç oynamıyorum, samimiyim... Ben müziğimi, basketimi, seksimi, bilgisayar oyunumu, çizgi romanımı, içkimi... Keyfimi ya keyfimi kovalarım. Bir kere geldim şu dünyaya, kimseye zarar vermeden, elimden geliyorsa yardımı da esirgemeden kendi hazzımı maksimize etmekten başka derdim yok. Benim kurtuluşum sevmediklerimden uzakta dev ekranda yurosıport izlemek... 'Halkım için,' diyen herkesten de kaçarım... Kimsenin bir şeyi değilim ben, kimse de benim bir şeyim değil. Keyfederek yaşarım, ölürüm biter gider..."
İşin sırrını bilenler, reyonları alelade bir sırayla dizmez. Örneğin, abur-cubur tarzı dediğimiz çikolata, kek, bisküvi, cips, şekerleme gibi ürünler, giriş kapısına en yakın reyona dizilir. Bu ürünler renkleri, şekilleri, eğer daha önce tattıysanız beyninizde uyardıkları tat alanları ve daha siz markete gelmeden evinizde otururken televizyondaki cezbedici reklamların etkisiyle, ilgiyi bir anda üzerlerine çeker. Bu tarz ürünlerin ambalajında genellikle kırmızı-sarı-turuncu renkler kullanılır. Çünkü bu renkler beynin açlık bölgesini uyarır.
Şair hangi dünya görüşünden hangi yaşantı stilinden beslenirse beslensin kesin bir çizgiyle ayrılır toplumundan: O sosyal organizasyonun örgülediği bir kişilik, kolektif kabullerin onayından geçmiş bir dilsel figür olamayacak kadar başarısızdır.
Siz, yeter ki helalinden yemeyi temenni edin, bunu bir şekilde başardığınıza siz de şaşıracaksınız. Yeter ki isteyin. Alışveriş esnasında bile bir stratejiniz olacak.