“Peki, diyordum kendime, bir iş buldun. Ömür boyu işte mi çalışacaksın? Bu yüzden banka soyuyordu insanlar. Yapmak zorunda kaldıkları işler küçük düşürücüydü. Neden Allahın cezası bir konser piyanisti ya da yargıç değildim? Çünkü eğitim gerekiyordu ve eğitim parayla sağlanıyordu. Ben bir şey olmak istemiyordum zaten. Ve bunda fevkalade başarılıydım.”
''Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir.. Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir.. Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir.. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir.. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir.. Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir.. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir.. Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun..''
Reklam
Biraz uzun ama kesinlikle okunmaya değer bir hikaye...
Soğuk bir ocak sabahı bir adam washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telâşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip gider. Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan yürümeye devam ederek para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hâkim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez ve alkışlamaz. Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3.5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri oratalama 100 dolara satılmıştı. Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post Gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştı. Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?
Eftalya kitap
Ben de o kadar çok seviyorum ki sevdiğim insanı, onunla konuşmak, derdine acısına üzüntüsüne ortak olmak paylaşmak, onunla her şeyimi ortak paylaşmak, üç yıl oldu, saçlarını okşamak, ona herşeyimi vermek, o kadar seviyorum ki, yardımcı olmak, doya doya sevmek okşamak, bir mutlu sakin bir güzel yuva kurmak, çocuğu olmak, baba olmak, kısaca ona herşeyimi vererek daima herşeyimi ona adamak ona bakan bütün gözler yalnız sadece ben olmak, el ele kolkola dolaşmak çocuklar gibi, işimiz bittikten sonra sinema tiyatro konser plaj seyahate gitmek, oynamak, eğlenmek, gezmek, (Ben bu adama karşıyım) Onunla mutlu anılarımız oldu (yalan), çok mu çok sevdim (sevmek sana ait bir şey, anı filan değil.) Onu deliler çılgınlar gibi dünyalar kadar çok mu çok (peki anladık) seviyordum
Bilmiyor muyuz ki bir medeniyet, her şeyden evvel derin maziden gelen bir kültür yığılması, bir kültür toplanmasıdır. Bu yığılmanın başında şehir ve mimarî eserleri gelir. Çünkü nesilleri asıl terbiye eden onlardır. Her mimarlık eseri bulunduğu şehrin hayatını bir ev tanrısı gibi farkına vardırmadan idare eder. Onların kalabalığı ruhumuzda öyle bir konser yapar ki, ömrümüzde bir kere olsun onu dinlemek fırsatını bulursak, bir daha kaybetmemek şartıyla kendimizi bulmuş oluruz. __
Onu o kadar özlüyorum ki özlemim koca bir altın prens, bir konser salonu, bin ağaç, bir göl, dokuz bin otobüs, bir milyon araba, yirmi milyon kuş ve daha fazlası. Bütün şehir benim ona özlemim. Öf, dedi Karga, buzdolabı mıknatısı gibi konuşuyorsun.
Reklam
1971 'de şöyle demişti: "Konser verdiğimiz her yerde bir atölye çalışması örgütlemeli ve mümkünse işler vaziyette bırakmalıyız. Halka onların seviyelerine indiğimiz hissini vermemeli,halkı yükseltmeliyiz. Bizim işimiz halka; halka ait olanı, yani kültürel köklerini ve seçim kampanyasında gördüğümüz kültürel açlığı yok edecek yollan vermektir. "
Sayfa 228Kitabı okudu
"Konser vermem. Saz çalar, türkü söylerim." Aşık Veysel
Sayfa 426 - LitaratürKitabı okudu
Si­ya­set, ede­bi­ya­tın boy­nu­na ta­kıl­mış bir taş­tır, al­tı ay geç­mez, onu ba­tı­rı­ve­rir, de­di. Ha­ya­lin ya­rat­tı­ğı şey­ler ara­sın­da si­ya­set sö­zü aç­mak, bir kon­ser or­ta­sın­da ta­ban­ca pat­la­ma­ğa ben­zer.
Mezar taşlarına konser veren adam, kemanının sesiyle kendinden geçebilir ve taşlar, dinlemesini bilmeseler de susmasını bilirler.
Sayfa 36 - epubKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.