1957 – 59
İstanbul, Fatih,
Bütün gün beni, bu kâğıtların başında oturmaya iten yalnızlığımı düşündükçe acımın artmasını istiyorum. Bu büyük, kalabalık şehirde hiçbir teselli yok benim için. Acım, çok önceleri, başka sokakların, başka pencerelerin, yatak odalarının, bütün o anlamsız eşyanın bulunduğu ortamda çok daha büyüktü. Şimdi başka bir
#göbeğinideğilkitabınıerit
yaz için elimde olan kitapları nasıl eritebilirim’in üzerine durup hem kitapları okumaya hem de yorumlamaya çalıştığım etiket olacak kendisi. daha önce şöyle bir şeyler yazmıştım. nasıl’ı görmek için,
kargadankadindi.tumblr.com/post/1741836750...
üç gün önce okuyup ancak yorumunu
Belirtmek isterim ki kitabı okumaya başlamadan önce kendimce önemli tespitlerim, sorgulamalarım ve tutarlı yanlarım olduğunu düşünüyordum. Okudukça gördüm ki bu konu yaşadığımız yüz yılın yada bin yılın değil çok daha öncesin de konuşulan ve tartışılan bir konuymuş. Bu nedenle benim için çok ufuk açıcı oldu. Diğer bir husus var ki bu sorumun
Kitabın dili çok hafif, cümleleri anlaşılır, yazı fontu büyük ve okunaklı.. Böyle olunca da elinize alınca su gibi gidiyor.
Zaten konunun ehemmiyeti de büyük, günümüzde bütün ebeveynlerin en büyük korkularından birine, derin bir yaramıza parmak basıyor ve sizi okudukça okumaya sevkediyor.
Kitabın ortalarına doğru gelince kendi kendime dedim ki,
_Tanrıları, tıpkı insanlar gibi sevgi ve nefretle harekete geçen, armağan ve kurbanlarla etkilenen duygulu ve zeki varlıklar diye biliriz. İşte, dinin kökeni budur. Dolayısıyla, puta tapıcılığın ya da çoktanrıcılığın da kökeni budur. Tanrısal varlıkları yetkinliğin en son sınırlarına değin yücelte yücelte, sonunda birlik ve sonsuzluk, yalınlık ve