"Bu yüzden, sizden kitaplar yazmanızı, ne denli önemsiz, ne denli kapsamlı olursa olsun, hiçbir konu karşısında duraksamamanızı isteyebilirim. Umarım bir yolunu bulup gezmek ve tembellik etmek, dünyanın geçmişini ve geleceğini düşünmek, kitaplar üzerine düşler kurmak ve köşe başlarında avare gezinmek ve düşünce oltasını nehrin derinlerine sallandırmak için yeterli paraya sahip olursunuz."
Sayfa 121 - İletişim Yayınları, Çeviren: Suğra Öncü
Genel olarak aynı amaçlar doğrultusundayız.
…daha çok zevkime göre kitaplar okumayı tercih ediyorum. Benim hayatıma benzer hayatları anlatan, benim dostlarıma benzer kişileri konu alan, benim sıradan hayatımı yansıtan yazarları tercih ediyorum. Ki bu, bir cennet olmasa da tarifsiz mutluluğu içeren bir hayat demek oluyor.
Sayfa 30 - İndigo KitapKitabı okuyor
Reklam
Kitaplar değerlidir, konu tartışmaya kapalı :)
Mae raflara bakıyordu. "Çok eski görünüyorlar. Neden raflarda kapaklar var?" "Gölgelikler. Güneş ışığından kitapları korumak için," diye açıkladım.
Çocuk edebiyatı ülkemizde önemsenmeyen bir konu; çoğu tercüme veya adapte, pek çoğu da ideolojik amaçlı veya ticari sömürü aracı kitaplar. Birazcık elle tutulur olanları da edebi değer gib yönünden belli bir seviyenin üzerine çıkamıyanlar...
60'lara kadar tecessüslerimin yöneldiği kutup: Avrupa. Coğrafyamda Asya yok. Yalnız dilimle Türk'üm. İstanbul'da çıkan ilk yazım Heine. Şairi çok mu seviyordum? Yoo.. Tanımıyordum ki. Fransız solu, Hitler Almanyası'nın adını anmadığı yahudi yazarı göklere çıkarıyordu. Heine ne kadar alâkadar ederdi bizi? "Silezyalı dokumacılar"dan bize neydi? Sonra Balzac... Türk irfanı 30'lara kadar İnsanlığın Komedyası'ndan habersiz yaşamış. Hangi insanlığın? Kültürümüze kazandırmak istediğim Balzac bir yabancıydı. Ön yargılarıyla, inançlarıyla, kahramanlarıyla yabancı. Sonra Hugo: Asırların Efsanesi, Hernani, Marion Delorme. Yarım kalmış bir "Kıral Eğleniyor". Ve başlanıp bırakılan bir "Sefiller" çevirisi. "Ayın Bibliyografya"sında bir yıl kadar yazdım. Konu: tercüme tenkidleri. Oradan "Yücel'e geçiş. Tanrıkut'un "Gün" dergisi: Edebiyat Tarihinde Dejenereler, Lucretius, Verhaeren'den manzum bir tercüme: Emek. "Amaç", "Yirminci Asır", v.s. Fransızca'dan Türkçe'ye bir lûgat hazırlamak istemiştim. A harfinin başlarında kaldı. "Emile"in dörtte birini kazandırdım Türkçeye. Dilini öğrenerek içinde eridiğim Fransız kültürünü Türkiye'ye taşımak istiyordum. Bab-ı âli boyuna tercüme istiyordu. Ama çevrilmesi teklif edilen kitaplar hiç bir san'at, hiç bir düşünce değeri taşımıyordu. O dönemlerde şöhret ve haysiyet bir başkası olmaktan ibaretti. Hem de kendimizden çok daha sığ, çok daha tadsız bir başkası. Arz-ı mev'ûdun altın meyveleri alıcısız kalıyordu.
Sayfa 15 - Cemil Meriç, MağaradakilerKitabı okudu
-Anlayamıyorum, kendimi çok zorluyorum, anlayamıyorum. Niçin, neden bugünkü kitaplar... Bizim gençlerinki olsun, Fransız yazıcılarınınkiler olsun, insanın hep kötüsünü, hayatın çirkin tarafını, ümitsizliği, hiçliği, boşluğu konu olarak alıyor. Hep kötüler mi var? Dört bir yanımız sefalet, hastalıkla mı çevrili? Her gördüğümüz zalim, katil, egoist, hasut, kindar, yarı deli, ahlaksız mı?
Sayfa 1640 - Pdf/Kindle/Kayıp AranıyorKitabı okudu
Reklam
Oscar Wilde, cennetin İncili Kapısı'nda kucağında bir sürü kitapla "Bay Wilde, bunlar sizin yazılmamış kitaplarınız" diyen Aziz Petrus'la karşılaşmayı beklermiş. Çoğu kez Avrupa Mucizesi'nin Aziz Petrus'un kucağındaki kitaplar arasına gireceği hissine kapıldım. Bir anlatı işi olarak konu, sınırsız okumayı gerektiriyor; analitik bir meydan okuma olarak da huşu yaratıyor. Yine de bir araştırma konusu olarak, gezilerimde bana yararı dokunan iyi bir yanı var; her yerde, gezici kır kütüphanelerinde bile konuyla ilgili malzeme bulunabilir. Üç kıtada çeşitli kütüphanelerdeki asistanlara ve özellikle, tüm malzeme bir arada bulunmadığı için, kütüphaneler arası ödünç kitap alıp verme prosedürleriyle boğuşanlara gerçekten borçluyum.
Sayfa 14 - hil yayın, birinci baskı, türkçeleştiren: ahmet fethi, 2009, beyoğlu
Piyasada oldukça fazla sayıda, konunun karmaşık yönlerini açıklayan ve insan beyninin gelişmelerini anlatan, biyolojik psikoloji ile ilgili kitaplar var. Niçin bu kitabı almalıyız diye sorabilirsiniz. En basit cevabı şu ki, piyasadaki kitaplar devasa boyutta ve çalışmanız için gerekli olan bilgiyi gerçekten bulmak için bölümler ve örnekler arasında çaba sarf etmeniz gerekir. Bu kocaman kitaplar, konu üzerinde detaylarıyla çalışmak istediğinizde ve konuya kendinizi adayacak bolca vaktiniz olduğunda okumanız için tasarlanmıştır. Ek olarak, beyin ve davranış üzerine bu bilgi patlaması, biyolojik psikoloji ile ilgili kolay anlaşılır bir kitap ihtiyacı doğurmuştur. Bu gerekli rehber, size sinir sisteminin yapısı, işleyişleri ve davranışı meydana getirmedeki rolü ile ilgili bir fikir ve konuya bir giriş sağlayacaktır.
"Edward çok iyi bir insan ve onu gerçekten seviyorum ama yine de... Beklediğim gibi bir genç değil o. Ne bileyim, sanki bir şeyler eksik. Etkileyici değil. Ablamı kendine aşık edecek tipte bir gençte olmasını beklediğim zarafet yok onda. Gözlerinde o ruh, erdem ve zekâ pırıltılarıyla parlayan o ateş yok. Üstelik korkarım, o zevk sahibi biri de değil anneciğim. Müzikle pek ilgilendiği söylenemez ve Elinor'un çizimlerini çok beğeniyor olsa da bu, onların değerini anlayan birinin beğenisine pek benzemiyor. Resim yaparken onunla ilgilenmesine rağmen konu hakkında hiçbir şey bilmediği belli oluyor. Bu sanattan anlayan birinin değil, bir aşığın beğenisi. Oysa bana göre bu özelliklerin bir arada olması lazım. Zevkleri her açıdan benimkiyle örtüşmeyen bir adamla mutlu olamam ben. Seveceğim adam, tüm duygularıma hâkim olmalı. İkimizi de aynı kitaplar, aynı melodiler cezbetmeli. Ah anneciğim! Dün gece bize kitap okurken Edward ne ruhsuz, ne yavandı öyle! O an ablam için gerçekten çok üzüldüm. Oysa ki o, hiç rahatsız olmadan sakince dinledi. Sanki bu durumun farkında bile değil gibiydi. Beni neredeyse her duyduğumda çılgına çeviren o güzelim satırların öyle ruhsuz bir sakinlikle ve korkunç bir kurulukla okunuşunu dinlemek..."
Anlayamıyorum, kendimi çok zorluyorum, anlayamıyorum. Niçin, neden bugünkü kitaplar; bizim gençlerinki olsun, fransız yazıcılarınınkiler olsun, insanın hep kötüsünü, hayatın çirkin tarafını, ümitsizliğini, hiçliğini, boşluğunu konu olarak alıyor. Hep kötüler mi var? Dört yanımız sefalet, hastalıkla mı çevrili? Her gördüğümüz zalim, katil, egoist, hasut (cimri, görgüsüz), kindar, yarı deli, ahlaksız mı?
Reklam
Malûm kitaplar
Gençlerin böyle aptalca yazılmış serseri romanlarına kendilerini kaptırmaları öyle ihmale gelecek önemsiz bir şey değilmiş ki, İspanya’nın en büyük dahisi bunu romanına ko­nu edinmiş ve bu salgınla mücadele etmek zorunda kalmış...
Nefis muhasebesi yanında mümini şeytanın hile ve tuzaklarından muhafaza etmeye vesile olabilecek diğer faktörler kısaca şunlardır: 1. İhlâs 2. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünneti doğrultusunda Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ya kulluk etmek 3. İslâm cemaatinden yani Taifet’ul Mansura ya da Fırka-i Naciye’ye katılmak veya bu cemaatleri
Sayfa 87 - E-KitapKitabı okudu
... Burada özel kütüphaneden söz açmakla üzerinde durmak istediğim konu, "Atatürk ve Kitap"tır. Örneğin yukarda açıkladıklarıma göre sadece Atatürk'ün özel kütüphanesinde bulunan kitapların kataloguna göre bir inceleme yeterli değildir. Çünkü zaman zaman, Atatürk diğer resmi ve özel kütüphanelerden kitaplar getirtmiş ve onları
1928 yılında İstanbul’da Fransız Notre Dame de Sion okulunda okuduğum derslerin arasında, bir coğrafya kitabında, resimlerle de gösterildikten sonra, Türk ırkının sarı ırka mensup olduğu ve ‘secondaire’, yani ikinci derecede kabul edildiği yazılı idi. Bu resim be bilgiye göre etrafıma bakıyor ve bunun gerçeğe uygun olmadığını görüyordum. Atatürk’e kitabı gösterdim. O, sırada Prof. E. Pittard’ın “Irklar ve Tarih” (Les Races et Histoire, Paris: 1924) adlı kitabını da almıştım. Ondaki bilgiler de bu coğrafya kitabına uymuyordu. Bir de ikinci konu, Türklerin uygarlık alanında vücuda getirmiş oldukları eserlerin incelenmesi ve tanıtılması idi. Çünkü Avrupa tarihleri, ‘barbar’ lakabını verdikleri Türkleri sadece bir istilacı kavim olarak kaydediyorlardı. Atatürk, bu iki endişeli sorun karşısında , “Hayır, böyle olamaz. Bunların üzerinde meşgul olalım” demekle kalmamış, derhal yeni kitaplar getirterek bizzat çalışmaya başlamıştı. Esas konu “Türklerin dünya tarihinde hakiki yeri ve medeniyet alemindeki rolleri ne olmuştur “ konusu idi. Bu çalışmaların yoğunluğu 1929 yılından sonradır.
Atatürk tarih çalışmalarının yanında, Türk dilinin bilimsel bir inceleme konusu olmasını istemiştir. Tarihte uygarlığı incelenen Türk kavimlerinin dil hazinesi ihmal edilemezdi. Onun için tarih konularını aydınlatacak belgelerde, dil konuları önde geliyordu. 1932 yılının temmuz ayında toplanacak olan Türk Tarih Kongresi hazırlıkları esnasında okunan tezlerin tartışmaları Atatürk’ün huzurunda yapılıyordu. İşte bu tarih çalışmaları ilerlerken Atatürk, dil konusunu da ele almak gereğini hissetmişti. Çünkü tarih konuları işlenmesi esasında filolojik, etimolojik araştırmaların zorunlu olduğu ortaya çıkıyordu. Atatürk dil teorilerini açıklayan kitaplar okuyor ve her tarihi konu içinde, dil belgeleriyle çözülecek konular olduğunu inanıyordu.
703 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.