Biz burada ;
Bir şehrin öldüğüne de şahitlik ettik ,yeniden diriliş savaşına da
Sevdiklerimizi de yitirdik, aynı gecede doğan çocukların yaşama tutuşunu da gördük
Hiç yeşermez dediğimiz umutlar da yeşerdi , kaybettiğimiz hayat telaşı da geri geldi.
Yani koca iki sene de herkesten farklı bir çağda yaşıyor, iki senedir tuhaf bir hayat sürüyoruz..
#Antakya
Normal bir gecenin normal bir saatinde başlarını yastığa koyup alelade bir uykuya dalmak istemişlerdi. Sıcak yuvalarında sevdikleriyle, kalabalıkları ve yalnızlıklarıylaydılar. Son zamanların en soğuk ve yağmurlu günlerini yaşıyorlardı. Bu yağmur kimine bereketi, kimine yaz aylarının serin geçeceğini müjdeliyordu. Sıradan uykularından pek alışık olmadıkları bir gümbürtüyle uyandılar kimisi uyanamadı, kimisi sezemedi başlarına yıkılan dünyanın gümbürtüsünü. Emekleriyle, sevgileriyle, sabırlarıyla, hisleriyle kurdukları dünyaları teker teker başlarına yıkılıyordu altında can verdiler, altında üşüdüler, altında bağırdılar, altından çıkmayı beklediler. Bereketi simgeleyen o yağmur şimdi korkuları, koşarak sığındıkları evleri artık korkulu rüyaları mezarları olmuştu.. Hayat onlar için çok başkaydı artık. Sonsuz yıkımlar mevsimi başlamıştı onların çağı depremin çağıydı tozun, çamurun, ölümün, yok oluşun çağı. Anlamaya çalışanlar oldu, empati kurmaya çalışanlar, vah vah diyenler, kendi başına gelse ne yaparım derken ağladığını sezenler.. Onlar deprem bölgesinin kimlik ayırt edilmeyen vatandaşlarıydı. Acıları, kayıpları başlarına yıkılan şehirleriyle var olmaya çalışanlardı..